Muharrem İnce ile mahkemelik olmamız İnce analizi yapmama engel değil.
Daha ötesini yazayım. İnce, ekranlarda bu satırların yazarına haksızlık yaptığı, trollerini üzerime gönderdiği zamanlarda dahi, sahibi olduğum yayın organlarındaki yönetici arkadaşlarıma "İnce'nin haber değeri taşıyan her sözünü yayınlayın" ricasında bulundum ve yayınladık.
Çünkü...
İnce'ye gönül verenler, isterse bir, isterse 1 milyon kişi olsun. Onların hukukunu korumanın vicdanı ve etik olduğunu düşündüm, düşünüyorum.
Her ne kadar hukuklarını korumaya çalıştığım Muharrem İnce sevenlerin bir bölümü, trollerle birlikte bu satırların yazarına hakaret ve iftiralarla saldırsalar da, ben doğru olanı yapmaya çalıştım, çalışıyorum.
Hukuki yönüyle avukatım Aziz Bozkurt ilgileniyor.
Tek tek hukuk önünde cezalarını çekiyorlar, çekecekler.
Affettiklerim de oldu, affetmediklerim de.
Bana hakaret edenlerden birisi, avukatım Bozkurt'u arayarak "Talat Atilla beni affetsin. Sakat bir çocuğum var." diye ricada bulununca üzüldüm ama avukatıma "Affedelim de çaktırmadan sorar mısın, çocuğu kaç yaşında?" dedim.
Çocuğu maşallah askere gidecek yaştaymış!
Avukatıma "Asla affetmem. Çocuğu bana hakaret ettikten sonra doğsaydı, affederdim. Tatava yapıyor. Şayet çocuğunu düşünseydi, sosyal medyada o sözleri bana yazmazdı!" diyerek çatır çatır tazminatı aldım.
Aldığım tazminatı ne yaptığımı yazmayacağım.
Gelelim artık ince ince Muharrem Bey mevzusuna.
Siyasi güç için tüm tuşlara basıyor.
Ben kendisine hiç sataşmadım.
Sadece haber yaptım.
“Külliye'ye çıkan CHP'li” haberimden dolayı bana öfkeli.
Oysa önce yalan dediği bu haberime, kameraların şahitliğinde doğru diyen de kendisiydi!
Tek bir gazeteci, bana bin kez sorduğu "?ülliye'ye çıkanı biliyorum diyorsun, Kim(ler) çıktı!" diye İnce'ye bir kez bile soramadı!
Bana saldıranların gazeteciliği işte bu kadar çöptü!
Külliyeye'ye çıkan CHP'li haberini yazdığım dönemde İnce'nin kankası ünlü bir gazeteci, namusuna emanet edilen bilgiyi çarpıtarak kendisi ile paylaşınca yanlış yönlendirildi.
Aynı gazeteci, sağ medyada tampon yaptığı bir gazeteci aracılığı ile iktidara yakın medyada beni hedef de yaptı!
Oysa o gazeteci, solcu bilinir!
Sağ-sol güvenlik bariyeri yapmış kendisine!
(O dönemde bu satırların yazarına o ünlü gazetecinin de dâhil olduğu kurulan tuzakları, sözde popüler bazı gazetecilerin TV'de esip gürlerken, beni görünce köşe bucak kaçmalarını, o gazetecilerin nerelerden talimat aldığını, özür dilemeleri v.s. iki cilt kitap olur. Kitabı bir miktar yazdım. Nasip.)
Neyse…
Muharrem İnce doğrusu iyi hatip. Hatta çok iyi bir hatip.
Reyting makinası gibi.
Son dönemde yeniden gündemde.
Bir kaç hamle daha yapsa, neredeyse CHP adaylığı günlerindeki popüler günlerini yakalayabilir.
Geçmiş adaylığı döneminde partisinin kendisine göster(e)mediği duyarlılık konusunda haklı fakat haklılığını devam ettirecek soğukkanlı politikalar üretemedi.
Bir delikanlı tarafı da var İnce'nin.
Atatürk'ün fotoğrafını TBMM'den indiren CHP'li vekil haberimde, herkes susarken, CNN Türk’te "Talat Atilla haklı" diyen tek kişiydi.
Çevresinin yanlış yönlendirmeleriyle yine kısa süre önce bir televizyonda ismimi de canlı yayında vererek "3 kuruşluk ve 5 kuruşluk dava açmıştım, kazandım" dedi.
Bitmeyen davayı trollerine paylaştırarak yine suç işledi, suç işlettirdi!
Güya, 3 kuruşluk adam ben, 5 kuruşluk adam da Rahmi Turan'ı göstermek istedi ama bunu da yüzüne gözüne bulaştırdı.
Ben de kendisine canlı yayında "Kişilik haklarının zedelendiği iddiasıyla, bunun karşılığında benden ve Rahmi Turan'dan 3 ve 5 kuruş talep ediyorsun. Oysa kişilik hakları; haysiyet, şeref ve onurdan oluşur. Senin onurun 8 kuruştan fazla eder!" yanıtını verdim.
Neyse.
Yazacağım çok şey var ama en azından seçim sürecinin bitimine kadar bir polemiğin içine çekilmediğim sürece, seçim sürecini etkilememek için yazmayacağım.
Nerede kalmıştık?
Evet, İnce iyi hatipliğinin yanında çalışkan da bir siyasetçi.
Memleket Partisi yakın zamana kadar istenilen mesafeyi alamamasına rağmen Muharrem İnce enerjisini düşürmeden il il gezdi.
Hatta partisi onun temposuna ayak uyduramadı.
Bir kaç gün önce yaptığı tuhaf dansı hariç!
50 bin kişinin vefat ettiği bir ülkede dans kimin aklıydı acaba?
Belli ki kurmay heyeti ve danışman gurubu ile arasında iletişim sıkıntısı var, ya da hiç danışmıyor.
Muhtemelen birçok lider gibi "Benim aklım bana yeter!" diyor.
Neyse...
Muharrem İnce beklenmedik şekilde yeniden seçimin ciddiye alınır bir aktörü olma yolunda.
Hatta oldu gibi.
Peki, bu yakaladığı rüzgârı yönetebilir mi?
Şüpheliyim. Çünkü...
Cumhurbaşkanı adaylığı sürecinde solun tartışmasız lideri olmaya, üstelik seçimi kaybetmesine rağmen çok yaklaşmışken ellerinden kaçırmıştı.
O denli bir fırsat olmasa da bugün yakaladığı kısmi rüzgârı nasıl yöneteceğini beraberce göreceğiz!
Yönetebilirse, yeniden küllerinden doğabilir!
6'LI MASANIN YEMEK ÜCRETİ!
5'i sağ, 1'i sol masa, siyasi tarihimize 6'lı masa olarak geçti.
Zaten 5+1= 6 ediyor.
(Böylece bir liderin kulaklarını da çınlatmış oldum! )
Başlangıçta bu tanımlama doğruydu ama İmamoğlu ve Yavaş'ı vatandaş masanın üstüne oturtunca, artık o masa 6'lı değil, 8'li haline geldi.
Üstelik sembolik değil, reel olarak....
Seçim sonuçlarına göre doğal olarak çok yönlü başkalaşmış masalar görme ihtimalimiz de olabilir.
Asıl mesele, 6'lı masada oturuldu, kalkıldı, afiyetle yenildi, içildi ama ücreti kimin ödeyeceği belli olmadı!
Masa önce dağılıp, sonra toplanınca, ücreti isteyecek garsonun da kafası karıştı!
Anladığım kadarıyla bu sorunun yanıtı için seçim sonucu beklenecek.
Vatandaşın elinde hesap makinesi ile beklediğini hatırlatmak isterim!
Belki bir, belki iki parti ve yeni liderler ortaya çıkabileceği gibi.
Türkiye yeni bir sabaha da uyanabilir!
Henüz toz- duman kalkmadı.
Görüş mesafesi açılınca biraz daha net yazabilirim.
YILMAZ ÖZDİL'E SOSYAL SUİKAST
Yılmaz Özdil'e yapılan sosyal suikasta fikri takip yapmaya devam ediyorum, edeceğim de...
Benim kanım yerde çok kaldığı için acısını bilirim, Özdil'in kanını yerde bırakmayacağım!
Önceki yazıyı okumayanlar için hatırlatayım.
Özdil'in suratını görmedim, elini sıkmadım.
Özdil'in yazdıklarının büyük bölümüne de katılmam.
Özdil'in aleyhine çok yazılar yazdım ama hayatımda gördüğüm en büyük medya- siyaset kumpasına uğradı Özdil.
Ve anlı şanlı gazeteciler doğru dürüst tek satır yazamadılar!
Sizce de Türk medyası kalleşler ordusu değil mi?
TALAT ATİLLA'YI TWITTER'DA TAKİP ET!