PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
AYASOFYA’YA DANIŞTAY KARARIYLA CAMİ STATÜSÜ KAZANDIRILMASI
Adnan Küçük
YAZARLAR
9 Haziran 2020 Salı

AYASOFYA’YA DANIŞTAY KARARIYLA CAMİ STATÜSÜ KAZANDIRILMASI

 

 

Ey İslam'ın nuru, Türklüğün gururu Ayasofya!

Şerefelerinde fethin, Fatih’in şerefi,

Işıl ışıl yanan muhteşem mabet!...

Neden böyle bomboş, neden böyle bir hoşsun?

Hani minarelerinden göklere yükselen,

Taaa maveradan gelen ezanlar?...

Hani o Îlâhî devir, Îlâhî nizamlar?...

Osman Yüksel Serdengeçti

Ayasofya’nın Camiye Çevrilmesi Yönündeki Toplumsal Talepler

Ayasofya’nın fetih ruhu ile bütünleşen aslına döndürülerek Cami haline getirilmesi, Türkiye’de yıllar yılı Türk Milletinin, hasretle çözülmesini beklediği, rüyalarını süslediği ve Türkiye’nin istiklâliyetinin bir göstergesi mesabesinde ehemmiyet verdiği bir mevzudur.

Ben İstanbul’da kesintisiz olarak 8 yıl kaldım. Sultanahmet Camiine Her gittiğimde, vakit namazını eda ettikten sonra, dakikalarca hüzünlü bir şekilde Ayasofya’ya bakmışımdır.

Aaaaah aaaaaah! Ne zaman burada namazları eda etmek nasip olur bizlere? diye hep içlenmişimdir.

Ayasofya, sadece dört duvarı olan minarelerle süslenmiş bir yapıdan ibaret değildir.

Ayasofya, sadece san’at değeri ile ölçülecek abidevî tarihi bir eser de değildir.

Ayasofya, sadece bir zamanlar Hıristiyanların muhteşem eseri hüviyeti ile mücessem bir tarihî mabed (Kilise) de değildir.

Ayasofya, İstanbul’un fethini müteakiben, binlerce senedir süre gelen KILIÇ HAKKI teamülü kapsamında, İstanbul’un FETHİ’nin bir sembolü olarak, Fatih Sultan Mehmet tarafından, ALLAHIN EVİ olarak da mecazen ifade edilen, ehl-i imanın gönlünde, yüreğinin derinliklerinde yer edinen emsalsiz bir mabeddir. Yer kürede ikinci bir Ayasofya yoktur.

Nasıl İstanbul’un fethi, bir çağ açıp bir çağın kapatılmasını sağlayan küresel ölçekte muazzam bir hadise ise, Ayasofya da bu muazzam hadisenin emsalsiz bir sembolüdür.

Yani İstanbul’un fethi ne kadar bütün İslam âlemi için mukaddes ise Ayasofya da bu kutsiyetin kalbi hükmündedir.

Kalp, ehl-i imanın bedeninden çoook uzun zamandır uzaklarda duruyor.

Bu kalple bu bedenin buluşma zamanı geldi, hasret bitsin artık.

Ben fethin sembolü olan bu ulu mabedin hangi saiklerle müzeye çevrildiği mevzuu üzerinde durmuyorum. Bu ayrı bir makale konusudur.

Ama bazı çevreler, meseleyi ya Batı ile olan siyasî, iktisadi, stratejik vb. ilişkiler bağlamında, bazıları da, müze olarak elde edilen parasal gelirler bağlamında tahlil ederek, müze statüsünün sürdürülmesi önerisinde ısrar ediyorlar.

Çok az bir kesim de, Ayasofya’nın Kilise haline döndürülmesini öneriyorlar.

Oysa bazı mukaddes ve de tarihî sembolik değerler parayla, pulla ölçülemez. Bir trilyon Dolar değer de biçilse, bu maddî değer, o kudsiyetin, manevi değerin yanında hiç hükmünde kalır. Bu manevî ulviyeti haiz kudsiyetin kıymetini layıkıyla takdir edemeyenler, bu mevzuyu kifayetle tahlil edemezler. Ya da yeterince veya hiç anlayamazlar.

Tabii ki bu ulu “mabed”in fethin sembolü manasına sahip olan aslına rücu ettirilmesi ya siyasî bir tercihle ve kararla olacaktır. Ya da burada sözünü edeceğim, bir yargısal kararla bu mesele çözüme kavuşturulacaktır.

Siyasî kararlara, bazen sadece yurt içinde, bazen de hem yurt içinde, hem de değişen ölçülerde harici tepkiler verilebilir. Bazen bu tepkilerin maliyetleri çok üst düzeyde olabilir. Bazen, bu tepkiler ve maliyetler, siyasîler tarafından katlanılır bulunabilir.

Fakat Türkiye’de siyasî irade şimdiye kadar bu tepkilerden ve siyasî, iktisadi vb. tepki ve bedellerden hep çekinmiştir. Bu sebepledir ki, Ayasofya’nın bu mahzun haline bir türlü nihayet verilememiştir.

Tabii ki, bu tepkileri absorbe edecek bir toplumsal ruha da ihtiyaç vardır. Bu ruh bazen o düzeye gelir ki, her türlü tepkiler ve maliyetler uçar gider.

Bir söz var:

“Takdir-i Hüdâ kuvve-i bâzû ile dönmez!

Bir şem’a ki Mevlâ yaka, üflemekle sönmez!” 

Yani Mevlâ’nın (Allah) yaktığı bir meşaleyi dünyada hiçbir güç söndüremez. Ayasofya’nın açılması yönündeki iştiyaklı talep ve arzular da, hem Türk Milletinin, hem de bütün alem-i İslam’ın ruhunda ve yüreğinde yanan bir İlahî meşale gibidir. Yeter ki toplumsal olarak bu meşaleyi yakan İlahî iradenin şuurunda olunsun. Ben bu millette, bu şuurun artık iyice kemale erdiği kanaatindeyim.

Toplumdaki bu hasret, bu hasretle dolu toplumsal ruhî coşku, artık bu ulu mabedin fethin sembolü manasını haiz aslına rücu etmesi için kâfi ve vafi hale gelmiştir. Artık hiçbir tepki ve maliyet, bu coşku ve ruh karşısında, kayadan bir şey aparamayacaktır.

Yargısal Çözüm

Şu an itibariyle siyasîlerin, bu ulu mabedin fethin sembolü manasını haiz aslına rücu etmesini sağlayacak güçlü siyasî iradeyi ortaya koyup koyamayacağını bilmiyorum.

Ama çoğu ülkelerde, siyasî olarak istenip de, çeşitli güçlükler, harici ve dâhili tepki ve maliyet ödetmeleri korkusu sebebiyle, güçlü ve kararlı şekilde bir siyasî irade ortaya konulamayan durumlarda, yargı mercileri devreye girdirilebilmektedir.

Burada da bu yönde bir tercihte bulunulabilir.

Hatta esasen meselenin yargı mercileri yoluyla çözülmesi de bir siyasî irade tercihi olabilir. Yani, siyasî irade, yargı tarafından verilecek bu kararı, dört elle sahiplenebilir.

Nitekim bu sadece Türkiye’ye de mahsus değildir.

Yunanistan, Türkiye’den kaçan 15 Temmuz hain darbe teşebbüsü faillerini, yargı kararlarına sığınarak iade etmediler.

Benzer uygulamalar, ABD’de de, sözüm ona demokratik hukuk devleti olduğundan bahsedilen diğer Batılı ülkelerde de söz konusu olmuştur.

Aslında bu ülkeler, bu hain darbecileri, siyasi irade olarak da göndermek istemiyorlardı. Ama bunu söyleme cesaretleri olmadığı için, yargıya sığındılar.

Peki, bu yargı mekanizması nasıl işletilecek? şeklinde bir soru akla takılabilir.

Nitekim sosyal medyada da bu meselenin Danıştay’ın önünde olduğu söyleniyor.

Dosyanın Danıştay’da hangi sebeplerle bulunduğunu, hangi aşamada olduğunu ve davanın nasıl neticeleneceğini bilemiyorum.

Ama hukukî olarak, bu meseleyi Danıştay’ın çözebilmesinin bir yolu vardır.

O da şudur:

2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7/1. bendine göre, İdare Hukukunda yapılan düzenleyici mahiyetteki idarî işlemler hakkında iptal davası açma süresi 60 gündür.

Bakanlar Kurulunun 24.11.1934 tarih ve 2/1589 sayılı Kararı da idarenin düzenleyici mahiyette bir işlemdir. Dolayısıyla bu işlem, Danıştay’ın vereceği bir kararla iptal edilebilir.

Fakat bu Karar da 60 günlük zamanaşımı süresine tabidir. Bu süre geçtiği zaman, artık o işlem hakkında, zamanaşımı süresi geçtiği için, iptal davasının açılamayacağını söyleyenler olabilir. Bu, ayrı idarî yargısal teknik tartışma konusudur. Bu mevzu yargının takdirine bağlıdır ve yargının Kararın somut durumuna göre ne yönde karar vereceğini bilemem.

Ama bu işlem bazı yollarla, Danıştay’ın önüne taşınabilir.

2577 Sayılı Kanunun 7/4. bendine göre, “ilanı gereken düzenleyici işlemlerde (60 günlük) dava süresi, ilan tarihini izleyen günden itibaren başlar. Ancak bu işlemlerin uygulanması üzerine ilgililer, düzenleyici işlem veya uygulanan işlem yahut her ikisi aleyhine birden dava açabilirler”.

2577 Sayılı Kanunun bu hükmünün işletilebilmesi için, bazı vatandaşlar, Ayasofya’da namaz kılabilir, ezan okuyabilir, Kur’an okuyabilir, hatta cemaatle namaz kıldırabilir.

Bu fiiller sebebiyle, Ayasofya’yı müze haline getiren Bakanlar Kurulu Kararına istinaden bazı yaptırımlar uygulanabilir.

İlgili vatandaşlar, 2577 Sayılı Kanunun 7/4. Bendine uygun olarak, haklarında yapılan bu işleme istinaden, hem bu işlemin, hem de bu işlemin kaynağını teşkil eden Bakanlar Kurulu Kararının iptalini birlikte isteyebilir. Bu konuda yetkili merci Danıştay’dır.

Danıştay yapacağı inceleme neticesinde, hem ilgili vatandaşlar hakkındaki idari yaptırım işlemini, hem de bu yaptırım işleminin kaynağını teşkil eden Bakanlar Kurulu Kararını inceleyerek her ikisini birlikte iptal edebilir.

Mesele sadece iptal kararı ile bitmiş olmayacaktır.

Bu karara siyasî ve toplumsal iradenin de sahip çıkması, bu konuda toplumsal ve siyasî konsensüsün de oluşması gerekmektedir.

Ben bu konuda hem siyasî cenahta hem de toplumda, çok üst düzeyde bir sahiplenme olacağı kanaatindeyim.

Bu kararla, esasen Türkiye, belli bazı harici güçlere karşı önemli bir istiklaliyet de elde etmiş olacaktır. Bir diğer ifadeyle, Ayasofya konusunda Türkiye’nin, Yunanistan’dan icazet alarak hareket eden bir ülke olarak değil, bu konuda bağımsız olarak kendi kararını kendisi alan ve uygulayan ülke pozisyonu ortaya çıkmış olacaktır.

Bu yöndeki karar, fetih ruhunun yeniden canlanması demektir. Buradaki fetih ruhundan kastedilen, yeni ülkelerin fethedilmesi değil tabii olarak.

Birincisi, ehlî imanın gönüllerinin fethedilmesi, ruhî ve kalbi coşkunun en üst seviyelere, ruhî arşa çıkarılmasıdır.

İkincisi, İstanbul’un fethi ile tecessüm eden fetih ruhunun tekrardan canlanmasıdır.

Yazımı Merhum Serdengeçti’nin şiirinin son mısraları ile bitirmek istiyorum.

Bu olacak Ayasofya,

Bu muhakkak olacak...

İkinci bir fetih, yine bir ba’sü ba’del mevt...

Bugünler belki yarın, belki yarından da yakındır,

Ayasofya, belki yarından da yakın!...

                                                                       Osman Yüksel Serdengeçti

 

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Hasan bal
 11 Haziran 2020 Perşembe 03:25
Ayasofyanin cami olmasını istiyorum
 Ibrahim okcu
 10 Haziran 2020 Çarşamba 12:23
Elinize saglik hocam Ayasofyayi muzeye cevirerek Istanbul''un fethiyle peygamber övgüsüne mazhar olmuş ecdadımızın bedduasina daha fazla ugramayalim
 Esume DİLEK
 10 Haziran 2020 Çarşamba 11:04
Gerçekten öyle "Mevlâ’nın yaktığı bir meşaleyi dünyada hiçbir güç söndüremez." elleriniz dert görmesin hocam. Düşüncelerimizin yazıya dönüşmüş hali.
 Mesut KARAÖMER
 10 Haziran 2020 Çarşamba 00:41
Elinize yüreğinize sağlık.Ümmetin hissiyatına tercüman olmuş yazınız sayın hocam.
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
GÜNCEL SİYASET DÜNYA MEDYA MAGAZİN SPOR YAZARLAR RÖPORTAJLAR PORTRELER ANKARA KULİSİ FOTO GALERİ VİDEO GALERİ KÜLTÜR SAĞLIK EKONOMİ TEKNOLOJİ ANALİZ TEKZİP
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2024 Turktime