PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
SANAT ESERİ; AKILCILIK OYUNU
Esra Süntar
YAZARLAR
19 Mart 2022 Cumartesi

SANAT ESERİ; AKILCILIK OYUNU

 

 

Devasa fikirlerin planlarını inşa ederken bulunuyordu, akılcılığın üst kademelerine taşınan insanların kaderleri.  
  Bir hiç uğruna nefes tüketenlerin ince düşünceleri kazınırken akıllara, hayatın gözlerden geçen kısmına dokunmadan ben, dünyalarına uğramıyordu bile belirttikleri sanatlar.

   Gökyüzünden eserler vaad ederken şeytanları, onlar kaynağın kendisini yok sayıyordu. Aklın perdesinden yansıyan figürlere hizmet ediyordu, şuurlarından dökülenler.   
    Öyle bir dünya kurgulamışlardı ki; ayaklarının bastığı toprakları sayamaz olmuşlardı.  
    Ömürler adıyorlardı inanmadıkları hiçlikler uğruna. 

    Kaç zamanın tarihsel olgularına buluş yapmışlardı, kimbilir?

   Kayboldu insanlık adına geliştirdikleri duyguları, emelleri ve arzuları. İnsan zihninin eserleriyle övünüyorlar, ödüller ve sunaklar veriyorlardı birbirlerine, her gün kanlarıyla yoğurdukları canlarından. Uyanış başlamamıştı, uyanamayacaklardı da! Ölüm bunu gerektirirdi.

   Yaratılış gerçeğindeki rüyalara dalıyorlardı, her göz kırpışlarında yüz binlerce yıl. Kimse konuşmuyor, kimse duymuyor, kimse görmüyordu varlıklarını. Hayallerinin katı görüntüsü madde algısı yaratıyor, inandıkça daha çok yalanlarının tutsağı oluyorlardı. Zihinlerinde canlandırdıklarına dokunduklarını sanıyorlardı.

   Aklın oyunlarına aldanan insan medet beklercesine hiç yaşanmamış hayatlara tutunur oldu. 

   Kayda değer tek varlığı dahi olmayan bedenleriyle zamanların içinden geçiyorlardı ve bunu gerçekliklerle karıştırarak tam bir ruh hastası muamelesi görüyorlardı, üzerlerine kapanan göz kapaklarından.

   Kurtulanı olmamıştı şah eserlerinin yıkımlarından.  
   Günde binlerce kelime birbirini ezberliyordu. Baktığı her suretten dile geliyorken daha da zerrelere bölüyordu kendini hapsettiği düşüncelerden var olan irili ufaklı algıladığı sokaklar, caddeler ve onların üzerinde halk olan uzun uzadıya insan yığınları.

   İnsan zihninin eserleriyle övünür oldu. Oysa yoktular ve hiç var olmamışlardı. Bir anı, bir anını tutmuyordu zamanın kapsama alanına alınanların.

    Farklı hiç bir şey olmamıştı, farketmiyordu da zaten akılcılık oynayanlar.

   Geldiği yöne gidemeyen uykulardan beyinlerine hükmeden sinyallerin esiriydi artık insanlık.
   Öylece küme küme olmuşlar, bir mezarlığı andıran sessizliklerini avaz avaz dinliyorlardı. Artık anlaşılmadıklarından dem vururken bir mahşer yığını peydahlanıyordu sanki; yeniden, yeniden doğan güneşleriyle birlikte.

   Aydınlık günlerin büyüsüne kapılan algıları daha tek ışığa dahi maruz kalmamıştı, oysa!

   Hiçliğin savaşına yenilgiler veriyorlardı, ölümü gururuna yediremeyenler!

  Ve ben öylece seyre daldığımda tek yaprak kıpırtamayanların dünyalarında, arzu ettiklerimi yaşarken buluyordum kendimi.

   İzi sürülemeyen yollardan geçerken ben, üzerine bastıklarımın hesabı görülüyordu, teker teker.

        Günün Esra Süntar sözü;

   "Kalbi ile iletişim kurandan korkun, yer ve göğün yer değiştirmesinden korkmadığınız kadar. Çünkü aklını bir duyguya kaptıranların ismi anılmaz olur arşın gölgesinden (vaz) geçtiklerinde. Kaybettiğiniz değerinizin aslını ararken bulursunuz kendinizi. Ya sonra?"

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
GÜNCEL SİYASET DÜNYA MEDYA MAGAZİN SPOR YAZARLAR RÖPORTAJLAR PORTRELER ANKARA KULİSİ FOTO GALERİ VİDEO GALERİ KÜLTÜR SAĞLIK EKONOMİ TEKNOLOJİ ANALİZ TEKZİP
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2024 Turktime