Türkiye’de 2001 ekonomik krizinden sonra 3 Kasım 2002 günü yapılan TBMM Genel Seçimlerinde, 14 Ağustos 2001 tarihinde Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinden kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti kurdu.
O gün bu gündür AK Parti iktidarı devam ediyor.
2017 Anayasa değişikliği ile ülkemizde başkanlık sistemine geçildi. Yeni sisteme fiilen de geçişi sağlayan seçimler 24 Haziran 2018 günü yapıldı.
TBMM seçimleri ile Cumhurbaşkanlığı seçimleri birlikte yapıldı 24 Haziran seçimlerinde yine AK Parti’nin içinde yer aldığı Cumhur İttifakı kazandı.
2002 yılından bu güne takriben 20 yıllık süreçte muhalefet partileri hep kaybettiler.
Muhalefet içerisinde en büyük yenilginin CHP hanesine yazılabileceği söylenebilir. Çünkü iktidara en yakın çoğunluğa sahip parti CHP’dir. Bu süreçte sürekli kaybetti.
Bu durumu, 24 Haziran seçimlerinde CHP’den Cumhurbaşkanı adayı olan eski CHP’li ve hâlihazırda Memleket Partisi Genel Başkanı olan Muharrem İnce şu şekilde ifade etmiştir:
“Adam (Erdoğan) %52 almış, neden %55, %57 alamadım diye tartışıyor, sebeplerini araştırıyor. Sen (Kılıçdaroğlu) hezimete uğramışsın, bu hezimeti tartışırsak AKP’nin içindeki tartışmaların üstünü kapatırız diyorsun. İktidar olamamanın sebebi budur. Sen 14 parti bir araya geldik diyorsun, %38 almışsın. Seni; her seçimde yenmiş; çıkmışsın yenmiş, çıkmışsın yenmiş, yenmiş de yenmiş, yenmiş de yenmiş; (Erdoğan) sana meydan okuyor, birinci çıkamazsam istifa ederim, sen edebilir misin? Diyor. BU KAFADA OLAN BİRİSİNİN 250 YILDA İKTİDAR OLMASI MÜMKÜN DEĞİLDİR”.
Kanaatimce İnce’nin en önemli tespiti: “Neden iktidar olamıyoruz?” şeklindeki sorunun temeline inilmemesi, bu sorunun giderilmesine yönelik hiçbir politika değişikliğinin tercih edilmemesidir.
Burada çok çeşitli temel meseleler mevcuttur.
Mesela, CHP’nin belki de en önemli handikaplarından biri, MİLLİ bir parti izlenimi vermekten önemli ölçüde uzaklaşmış olmasıdır. Burada ifade etmek istediğim, bu partinin mutlaka böyle olduğu yönünde kesin bir kişisel kanaati ifade etmek değildir. Burada yapmak istediğim vurgu, toplumun geniş kesimlerinde bu yönde bir algının mevcut olmasıdır.
CHP’nin bu algıyı izale edici bir politika gütmemesi, bu algıyı daha da güçlendiriyor.
Mesela, ABD Başkanı Joe Biden’in Başkan seçilmezden önce söylediği “Bence ona (Erdoğan'a) çok farklı bir yaklaşım uygulamalıyız. Muhalif liderleri desteklediğimizi açıkça göstermemiz lazım. Yani çok endişeliyim. Ama benim yaptığım gibi onlarla doğrudan temasa geçip Erdoğan'ı yenecek duruma gelmeleri için hala var olan Türk liderliği unsurlarından daha fazla verim almalı ve onları güçlendirmeliyiz. Darbe ile değil, seçim süreci ile”.
Bu sözler, bir harici gücün, hem de Türkiye’nin başına PKK illetini musallat eden bir harici gücün, ülkemizdeki muhalefet partileri ile ittifak yaparak, seçimler ve diğer ekonomik yaptırımlar yoluyla mevcut siyasi iktidarı birlikte yıkalım önerisinden başka bir şey değildir.
Mesela, muhalefet partilerinden bu söze yönelik şu açıklama gelebilirdi:
“Eyyyy BİDEN, sen kendi işine bak, biz bu ülkenin geleceğe taşınması, ekonomisinin, refahının çok daha ilerilere taşınması için, milletimizden aldığımız güçlü destekle yolumuza devam ediyoruz, senin harici desteğine, yönlendirmene ihtiyacımız yoktur. Biz müstemleke devletlerinin ülkemizdeki dâhilî uzantıları değiliz, MİLLİ partileriz”.
Ben bu netlikte bir açıklama duymadım. Sanki Biden’in açıklamaları hoşlarına gitti.
Ama bu algının muhalif partilere bir siyasi bedeli olmaktadır.
Türkiye’de muhalefetin iktidara gelememesindeki bir diğer etken, geniş toplumsal kesimlere “GÜVEN VERMEMESİ”dir.
Mesela CHP’li yöneticiler ve temsilciler, vekiller tarafından sürekli FETÖ ihanet örgütüne yönelik kollayıcı açıklamalar yapılıyor.
Vatandaşın aklına şu geliyor: “Yoksa bunlar (CHP ve müttefikleri), FETÖ ile işbirliği halinde iktidara gelerek, FETÖ ihanet örgütünün DARBE yoluyla yapamadığını, seçimler yoluyla birlikte mi yapmak istiyorlar?!”.
Tekrar söylüyorum, bu toplumda mevcut olan bir algı. Ben bunun tespitini yapıyorum.
Diğer yandan, CHP, hala dindarlara yönelik sağlam ve sarsılmaz bir güvence vermiyor. Kılıçdaroğlu’nun yaptığı birkaç açıklama, başörtülülere yönelik jest kabilinden hareket, çok geçmeden başka CHP’liler tarafından yok ediliyor.
Bu ikircikli tutum, toplumun geniş kesimlerinde şu algıya yol açıyor: “Zaten CHP’nin geçmişi, din ve vicdan hürriyetine, ibadetlere, başörtüsüne yönelik zulümlerle simsiyah lekeli vaziyette. Yoksa Kılıçdaroğlu, dindarlara yönelik şirin görünme çabası ile iktidara gelip, dindarların başına balyozu indirmek mi istiyor? Nitekim Kılıçdaroğlu’nun jestlerini yıkıcı yöndeki açıklamalar, bu kanaati ciddi bir şekilde güçlendirmektedir”.
Kılıçdaroğlu, lideri olduğu partide, kendi açıklamalarını ve JESTLERİNİ ÇÖPE atan açıklamalar yapan CHP’liler hakkında hiçbir tashih edici açıklamalar da yapmıyor. Bu belirsizlik, kamuoyundaki biraz bahsini ettiğim algıyı daha da güçlendiriyor.
Muhalif cephenin geleceğe yönelik bir tek projesi konuşuluyor; o da “güçlendirilmiş parlamenter sisteme” dönmek. Bu amaca yönelik toplantı üstüne toplantılar yapıyorlar.
Merak ediyorum, bu proje, toplumun ne kadarını heyecanlandırıyor?
Sadece hükümet sistemi değişikliği projesi ile iktidar olunamaz. Diğer etkenler mevcut olduğu sürece, çok büyük bir olağanüstülük olmadıkça, hiçbir zaman iktidar olunamaz.
CHP’nin en büyük handikapı, PKK’nın siyasi uzantısı olan HDP ile çok sıcak ilişkiler içinde olması, yerel yönetimler ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde fiili ittifak yapmasıdır.
Belki, CHP’liler, “Başkanlık seçimlerini kazanabilmek için, HDP’li seçmenlere ihtiyacımız var” diye düşünmüş olabilirler. Fakat bu ittifak, merkez sağ ve muhafazakâr seçmenlerden gelebilecek oyların önünü tıkıyor. Mevcut iktidara kızan bazı seçmenler, hemen gürül gürül muhalefet saflarına geçmiyorlar. “Lanet olsun, CHP’nin içinde yer aldığı ittifaka oy vermekle HDP ve PKK’ya oy vermek arasında hiçbir fark yoktur, ya yine kızsam da AK Partiye oy veririm ya da hiç sandığa gitmem” şeklinde düşünüyor bu kesim.
CHP’nin de içinde bulunduğu Millet İttifakı’nın halkı heyecanlandıracak bir ekonomik politikaları görünmüyor. Kılıçdaroğlu’nun, mevcut ekonomik zeminde canları yananların hoşuna gidecek bazı spekülatif söylem ve hareketlerinden başka bir tutum ortaya koymuyor Millet İttifakındakiler. Bu tür tutumlar, belki belli toplumsal tabanlarda kısmi etkisi olabilir ise de, iktidar olmaya yetecek bir etki, dalgalanma meydana getirmeye yetmiyor, yetmez de.
Mesela, geçenlerde bir yazarın köşe yazısında yer verdiği, Millet İttifakı tarafından yaptırıldığı belirtilen ve sonuçları bir türlü açıklanamayan bir anketten söz ediliyor.
Bu ankette sorulan soru şu şekildedir:
Ülkeyi içine düştüğü bu kötü ekonomik durumdan kim kurtarabilir:
Alınan cevaplar şu şekildedir:
- AK Parti: Yüzde 41;
- CHP: Yüzde 22.1;
- İYİ Parti: Yüzde 4.8;
Bu sonuçlar, burada belirttiklerimi doğrular mahiyettedir.
Ben bir başka kaygıdan daha söz etmek istiyorum. Bu kaygı, bence toplumun geniş kesimlerinde en çok korkutucu olanı.
Mesela, muhalefet partileri, Biden ile ittifak görüntüsü veriyorlar. Biden, Türkiye’nin Akdeniz’deki ve Karadeniz’deki petrol aramalarından çekilmesini istiyor. Millet İttifakı seçilirse, Türkiye buralardan çekilecek mi?
Türkiye’de Batıya karşı girişilen sanayileşme projeleri kapsamında İHA, SİHA vd. büyük ve orta ölçekli silah projelerinden vazgeçecek mi?
PKK ile mücadeleden vaz geçecekler mi?
Kazanması halinde Millet İttifakının kurulacağı hükümette, PKK’nın mutlak siyasi temsilcisi olan HDP’liler yer alacaklar mı? Yer alacaksa İyi Parti ittifak kabinesinin neresinde konuşlanacak? HDP kabinede yer alacaksa, hangi bakanlıklar yer alacak? HDP’nin içinde yer aldığı bir İttifak yönetimi PKK ile mücadeleye devam edebilecek mi? Yoksa onlarla helalleşme adına tüm teröristler serbest mi bırakılacak?
Türkiye Kuzey Irak ve Suriye sınırındaki pozisyonlarını tamamen terk mi edecek? Esad’la ve Biden ile anlaşarak güney sınırlarımız, tamamen PKK’ya mı terk edilecek?
Türkiye Libya’da tamamen çekilecek mi? Libya Yönetimi ile yapılan Kıta sahanlığı sözleşmesi rafa mı kaldırılacak?
Bütün bu sorular, geniş toplumsal kesimlerin zihin dünyalarını tırmalıyor.
Zihni bu kadar tırmalanan, milliyetçi, muhafazakâr, ülke hassasiyetleri olan kişilerin, cumhur ittifakından kaçarak Millet İttifakına yönelmesi oldukça zor görünüyor.
Başta CHP olmak üzere Millet İttifakı bileşenleri, yukarıda bahsini ettiğim hususlarda, toplumun geniş kesimlerine yeterince GÜVEN vermedikleri takdirde, Muharrem İnce’nin bahsini ettiği şekilde iktidar olabilmeleri pek muhtemel görünmüyor. İktidarsızlık süresi İnce’nin dediği gibi 250 yıl sürer mi bilemem ama, bu manzara devam ettiği sürece, iktidar olma şansları, çok büyük olağanüstülüklere bağlıdır.
2023 seçimlerine daha 16 ay var. Türk ekonomisi ne seyir izler; bunu bugünden kestirebilmek mümkün değildir. Ama şu ekonomik acılar içinde bile muhalefete gürül gürül akmayan kararsız seçmenlerin, ekonomik iyileşme olması halinde Millet İttifakına yönelmesi çok zooor görünüyor. Hele ki, hissedilir bir ekonomik ve refah iyileşmesi, Cumhur İttifakını tekrardan güçlü hale getirebilecektir.
Cumhur İttifakının tekrardan büyümesi, onların da çok vahim hata yapmamalarına bağlıdır. Bazı mahfillerde dillendirilen APO ya da bir başka PKK’lı yöneticiye Cumhur İttifakı lehine okutulacak bir mektup, bu İttifakın Çatısını tabandan çökertecektir. Bunu da hatırlatmak isterim.
Bunlar, bugünkü şartlardaki öngörülerim, yarın, öbür gün, 16 ay sonra neler olur, onları da o zaman göreceğiz.