PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
YENİ PARTİLERİN TOPLUMDA KARŞILIĞI VAR MIDIR?
Adnan Küçük
YAZARLAR
24 Aralık 2019 Salı

YENİ PARTİLERİN TOPLUMDA KARŞILIĞI VAR MIDIR?

 

 

Türkiye’de neredeyse son bir yıldır, önceki yıllarda Ak Parti’de önemli üst düzey görevlerde bulunan Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nun önderliklerinde kurulacak iki parti konuşuluyordu. Bunlardan “Gelecek Parti” adını taşıyan parti Ahmet Davutoğlu’nun Genel Başkanlığında 12.12.2019 günü kuruldu. Yapılan açıklamalara ve hazırlıklara bakılırsa, artık bu partilerden diğerinin de fazla gecikmeksizin kurulma evresine geldiği söylenebilir.

Önceki yıllarda, Cumhurbaşkanlığı, AK Parti bünyesinde, milletvekilliği, Başbakanlık, Başbakan Yardımcılığı ve Dışişleri Bakanlığı görevlerinde bulunan Abdullah Gül’ün, Ali Babacan’ın kuracağı partide yer almayacağı söylenmekte ise de, bu partiyi hariçten desteklediği herkesin malumudur. Gül’un bu yöndeki tutumunda, şartlar oluşursa, gelecek seçimlerde Cumhurbaşkanlığına aday olma hazırlığı içinde hareket etmesinin etkili olduğu söylenebilir. Beklenen şartlar oluşmadığı takdirde, mutlak garantici siyaseti benimseyen Gül’ün siyaset sahnesine hiç çıkmaması durumu da söz konusu olabilir.

Son günlerde sürekli konuşulan konulardan biri de, bu iki partinin toplum tabanında tutup tutmayacağı, geniş toplumsal kesimleri bünyelerine dâhil ederek peşlerinde sürükleyip sürükleyemeyecekleridir. Bu iki partiden birisi (Gelecek Partisi) her ne kadar kuruldu ise de, kamuoyunda yeterince yankı bulmadı. Diğerinin ise tüzük ve programı henüz belli olmadığı, genel başkan namzedi haricindeki kurucuların kimlerden oluşacağı, mevcut partilerden dengeleri bozacak düzeyde milletvekili koparıp koparamayacağı henüz belli değildir. Bu belirsizlikler sebebiyle, bunlar hakkında kesin kanaatler belirtmek nispeten zorlaşmaktadır.

Bütün bu belirsizliklere rağmen, bu iki partinin, yakın gelecekte siyasî arenada başarılı olmaları her şeyden önce bazı şartlara bağlıdır. Bunlar kısaca şu şekilde sıralanabilir.

(1) Siyasî boşluğun ortaya çıkması. Gerek Türkiye’de, gerekse diğer demokratik ülkelerde olsun, ciddi siyasî boşluklar ortaya çıkmadıkça, kurulacak yeni partilerin iktidara namzet olabilecek düzeyde geniş toplumsal kesimlerin oylarını alabilmeleri pek mümkün görünmemektedir. Buna en bariz misal olarak Türk siyasî tarihi gösterilebilir. Benzer durum ABD’de de söz konusudur. ABD’nin kuruluşundan sonraki yıllarda tedricen ortaya çıkan iki partiden başka partiler, her ne kadar kurulup çaba sarf etmişlerse de, başarılı olamamışlardır. Benzer durum başta İngiltere olmak üzere diğer bazı Batılı ülkeler için de söz konusudur.

Türkiye’de bazı siyasî şahsiyetlerin, daha önce içinde bulundukları parti yönetimlerine karşı ortaya koydukları tepki ve kızgınlıkların neticesi olarak kurdukları partilerin bir müddet sonra tarihin tozlu raflarına karıştıkları görülmüştür. Mesela 1970 yılında Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel’e kızarak bu partiden ayrılan Ferruh Bozbeyli, Demokratik Parti’yi kurdu. Bozbeyli, her ne kadar 1973 seçimlerinde kısmî bir başarı elde etti ise de, 1977’de milletvekili bile seçilemedi. Benzer durum, 1950’li yıllarda Demokrat Parti’den ayrılarak kurulan çok sayıdaki partiler için de söz konusu olmuştur.

Süleyman Demirel’in kuruluşundan kısa süre sonra Genel Başkanı olduğu Adalet Partisi, 27 Mayıs askeri darbesi sonrasında ortaya çıkan, Turgut Özal ve ekibi tarafından kurulan Anavatan Partisi, 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrasında ortaya çıkan, hâlihazırda Cumhurbaşkanlığı görevini yürüten Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve ekibi tarafından kurulan AK Parti, 2001 ekonomik krizi sonrasında ortaya çıkan ciddî siyasî boşluk zemininde geniş toplumsal kesimlerin oylarını alabilmişlerdir. Şu anda, ne 27 Mayıs ve 12 Eylül sonrası, ne de 2001 yılında meydana gelen ekonomik kriz benzeri bir siyasî boşluk ortam mevcuttur.

(2) Bu iki parti Millet İttifakı içerisinde yer alabilir. Bu ittifak neticesinde, çeşitli siyasî, iktisadî vb. etkenlerin de beslemesiyle Cumhur İttifakının zayıflaması durumu ortaya çıkabilir. Bu durumda, bu iki partinin geniş toplumsal kesimlerin oylarını almalarından ziyade, Cumhur İttifakını zaafa uğratmaları olgusu ortaya çıkmış olacaktır. Burada bu iki parti için başarılı olmanın temel ölçütünü, Cumhur İttifakının zayıflayarak iktidardan uzaklaşması teşkil edecektir.

Böyle bir sonucun, bir siyasî başarı olarak değerlendirilebilmesi pek mümkün değildir. Olsa olsa, geçmiş yıllarda görev yaptıkları AK Parti’den dışlanmışlığın intikamını almak saiki ile hareket ettikleri izlenimi ve algısı ortaya çıkacaktır. Şayet bu yöndeki bir netice Cumhur İttifakını zayıflatır da seçimler, Sayın Erdoğan’dan başka birinin Cumhurbaşkanı seçilmesi ile neticelenir ve/veya Mecliste Millet İttifakı çoğunluğu sağlarsa, bu partilerin geleceği, diğer partilerden ziyade büyük ölçüde AK Parti’nin sergileyeceği performansa bağlıdır.

(3) Bu partilerin kurulması çabalarına yönelik akla gelebilecek bir diğer ihtimal de, dâhilden de destek alan haricî müdahaleler neticesinde hayata geçirilecek kapsamlı bir siyasî dizayn operasyonudur. Bu operasyon belki askerî müdahale şeklinde olmasa da, ekonomik olabileceği gibi AK parti’nin içine yönelik olabilir veya Kanal İstanbul bahanesi ile gezi eylemleri benzeri hadiseler ortaya çıkarılabilir. Nitekim bunun bazı emareleri de vardır. Bazı gençlere gönderilen E-mail iletileri yoluyla bu konuda destek bulmaya yönelik nabız yoklandığına şahit olunmaktadır. Ya da burada tahmin edemediğimiz daha başka türlerden operasyonlar olabilir. Bütün bunların meydana gelip gelmeyeceği veya meydana gelse de mutlaka başarılı olup olmayacağı gelecekte yaşanacaklara bağlıdır. Belki de bütün bu çabalar hüsranla sonuçlanacaktır. Bütün bunların neticelerini şimdiden kestirebilmek mümkün değildir. Esasen hâlihazırdaki şartlarda bu partilerin geniş kesimleri bünyelerinde toplayabilmeleri pek muhtemel görünmediği halde, her ikisinin birden sahneye çıkma çabaları sergilemeleri, bu ihtimalin kısmen de olsa göz ardı edilmemesi gerektiğini göstermektedir. 

Diğer yandan Babacan’ın, geçmiş yıllarda Dünyanın en gizemli toplantılarından birisi olan ve Dünya siyasetine yön vermeyi amaçlayan Bilderbeg toplantılarına sekiz kez katılmış olması ve sürekli İngiltere ile diyalog içinde olduğu izlenimi ve algısının yayılması, hem bir önceki paragraftaki ihtimali akla getirmekte, hem de bu durum, bu partinin bir diğer dezavantajını teşkil etmektedir. Böyle bir yönlendirme ya da dirsek teması olup olmadığı net bir şekilde ispatlı delilli olarak bilinmese de, bu yönde bir algının mevcut olması ve bu algının bizzat ilgili taraflarca silinmemesi, toplumsal duyarlılıklar ve tepkiler için yeterlidir. Toplum bu durumda haricî müdahale ve yönlendirme algıları sebebiyle daha duyarlı hareket edebilir.

Diğer yandan, erken bir tarihte seçimler olmadığı takdirde, 2023 yılında yapılacak seçimlerde kimlerin kimlerle ittifak yapacakları hâlihazırda bilinmemektedir. 2023 yılına kadar köprülerin altından çok sular akabilir. Oluşması mümkün ve muhtemel yeni ittifakların ortaya çıkması ya da mevcut ittifaklara yeni ortakların katılmasıyla, günümüzde adı Cumhur İttifakı olarak anılan ittifak çok daha güçlü hale de gelebilir. Daha somut ifade etmek gerekirse, CHP-HDP yakınlaşmasından ve fiilî ittifakından rahatsız olan İyi Parti ya da tabanının, muhtemel bir gelişme olarak Cumhur İttifakına kayması halinde, siyasi dengeler esaslı bir şekilde değişebilir. Bu zeminde, yeni kurulan partiler daha da güçsüzleşebilir.

Siyasette bugünden yarına net öngörülerde bulunabilmek oldukça zordur. Bazen siyasî alanda bugün hiç olmaz denilen bir ihtimal pat diye gerçekleşebilir. Türk siyasî tarihinde bunun çok sayıda örnekleri vardır. Bu sebeple, şimdiki şartlar bağlamında pek mümkün ve muhtemel gibi görünmeyen bir başka ihtimal, seçim dönemi geldiğinde şok bir gelişme olarak gerçekleşebilir. Bu ihtimal, yeni kurulacak partilerden biri ya da her ikisi, Millet İttifakı içerisine girememeleri ya da yeni ittifak kuramamaları neticesinde, Cumhur İttifakına dâhil olabilirler. Ya da bu iki parti, bir başka ittifakı tesis etmeye çalışabilir. AK Parti-MHP ittifakı bozulmadığı sürece, üçlü ittifak zemininde asıl kazançlı çıkanın, Cumhur İttifakı olacağı söylenebilir. Tabii ki, bütün bunlar birer spekülasyon olarak öngörülmektedir.

Fakat nihaî olarak şunu tekrardan ifade etmek isterim. Yakın bir gelecekte ciddi siyasî boşluklar ortaya çıkmadıkça, bu partilerin, Cumhurbaşkanını seçebilecek, TBMM’de etkili bir çoğunluğu sağlayabilecek siyasî başarıya imza atabilmeleri pek muhtemel görünmemektedir. Olsa olsa, mevcut Cumhur İttifakını kısmen zayıflatarak dengelerin Millet İttifakına yarayacak şekilde değişmesine katkı sağlayabilir. Bu durum, kamuoyunda bir nevi AK Parti’den öç alma olarak da okunabilir. Kısaca, “ben seçilmesem de, seni de (AK Parti) seçtirmedim ya” hesabı söz konusu olabilir.

 

BİBLİYOGRAFİ

Adnan Küçük, 1963 yılında Hatay’da doğdu. 1988 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu. Yüksek Lisans eğitimini 1992 yılında, Doktora eğitimini de 2002 yılında Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalında tamamladı. 1988-1989 yılında Avukatlık stajını, 1989-1990 yılları arasında adli yargı Hâkim ve Savcılık stajını yaptı. 1990-2004 yılları arasında Malatya İnönü Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümünde Hukuk Bilimleri Anabilim Dalında Araştırma Görevliliği yaptı. 2004 yılında Kırıkkale Üniversitesi Hukuk fakültesinde Anayasa Hukuku Anabilim Dalında Yrd. Doç. Olarak göreve başladı. Halen bu görevi sürdürmektedir.

Yazarın bazı eserleri şu şekildedir: Türkiye’de Siyasal Partilere İlişkin Yasaklamalar, Türkiye’nin Siyasal ve Anayasal Rejimi, İfade Hürriyetinin Unsurları, 21. Yüzyılın Eşiğinde Türkiye’de Siyasal Hayat, Hukuk Devleti Hukukî Bir İlke Siyasi Bir İdeal, ABD ve Latin Amerika Ülkelerinde Başkanlık Sistemi ve Uygulamaları. Ayrıca Başkanlık Sisteminin Kendine Özgülükleri ve Türkiye’de Başkanlık Sistemi başlıklı kitap da pek yakında yayımlanacaktır.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Misafir
 28 Aralık 2019 Cumartesi 14:21
aslında ülke güllük gülistanlık. ne lüzumu var çıkıntılık yapmaya. ne ekonomik kriz var ne de siyasi kriz. bütün komşularla harika ilişkilerimiz var, bütün dünya bizim liderimizin ağzına bakıyor, ondan habersiz yaprak bile düşmüyor. çok haklısınız çok.
 Mehmet Sılay
 25 Aralık 2019 Çarşamba 18:46
Katılıyorum. Akl-I Selim üzere düşünen ve akıcı bir üslupla anlatan kardeşimi yürekten kutluyorum. Öfkeyle kalkan zararla oturur. Siyasette husumet olmaz. Yeni kuruluşlarda husumet şahısları aşmış Başka Türkiye yok. El insaf!
 Feyzanur Küçük
 24 Aralık 2019 Salı 20:25
??????
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
GÜNCEL SİYASET DÜNYA MEDYA MAGAZİN SPOR YAZARLAR RÖPORTAJLAR PORTRELER ANKARA KULİSİ FOTO GALERİ VİDEO GALERİ KÜLTÜR SAĞLIK EKONOMİ TEKNOLOJİ ANALİZ TEKZİP
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2024 Turktime