PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
ZALIMLAR PUSUDAYDI
Ersan Yıldız
YAZARLAR
27 Ocak 2020 Pazartesi

ZALIMLAR PUSUDAYDI

 

 

Bir Pazar sabahıydı, Ankara kar altında

Zemheri ayazıydı yaz güneşi koynunda

Ucuz can pazarıydı kalemin düştü kana

Zalımlar pusudaydı, bedenin paramparça

Dizeleriyle başlar Ali Çınar, Selda Bağcan’dan dinlediğimiz o meşhur şarkının şiirine.. Eserlerin asıl sahipleri bizi pek ilgilendirmediği için ihtimal Ahmet Kaya’dan dinlediğimiz ‘kendine iyi bak’ şiirinin de Ali Çınar’a ait olduğunu bilmiyoruzdur, ‘hep sonradan gelir aklım başıma’ ve onlarcasını da.. Öylece ses eder hasılı Çınar ilk dizelerinin birinde: ‘zalımlar pusudaydı, bedenin paramparça’ diye..

Sonrası malum, devamı yankılanır Selda Bağcan’ın o enfes sesinin çeperlerinde.

24 Ocak 1993 te parçalanarak çoğaldı Mumcu Ankara’nın Bahçelievler semtinde. Tanıyan tanımayan, okuyan okumayan, fikirlerine katılan katılmayan herkesi hüznün birinci katındaki o cendereli burun sızısında birleştirdi Mumcu’nun gidişi..

Hâlbuki öyle kolayca da birleşmeyiz biz. Takıntılarımız vardır, fikirlerimiz sarsılmaz bir kazığa sıkı sıkıya örklenmiştir, karşıt bir fikri kabul etmek hiçte kolay değildir..

Takım tutarız mesela.. Öyle tutarız ki, bebeyken benliğimize işlenen takımın rengi; kelimelerimize, yürüyüşümüze,  gülüşümüze, mimiklerimize, hülasa kişiliğimize geçmiştir.. Büyük marifettir.

Teknik direktörü değişir takımın, en sevdiğin futbolcusu değişir, başkanı değişir, yönetim biçimi değişir, stadının adı değişir, İsmet paşa gider bir sermaye gelir, hatta külliyen yeri değişir stadın ama takım değiştirilmez.. Anlarsın bunu; alışkanlıktır, anısı vardır, baba yadigarıdır dersin..

 Herifin oğlu müptezelin tekidir, âlemin bütün sevimsizliği sanki onun bedeninde birikmiştir, bırak yan yana gelmeyi, televizyonda görünce saçını başını yolasın gelir. Ama oldu ya, tuttuğun takım transfer etmiş.. İşte o saatten sonra işler değişir, o artık bizdendir.. Aslında şöyle geriden iyice bir baktığında fena çocuk da değildir hani, sonra mı? Ölümüne sevilir..

Bizim siyasi partinin genel başkanı hiç hata yapmaz misal, hiç yanlış bir politikasına rastlamamışızdır, çünkü o Tanrı’nın kusursuz yarattığı bir adam ya da kadındır.. Düşünmeye, ölçmeye, biçmeye, tartmaya, sorgulamaya ne hacet, o yaptıysa tamamdır.. Sağdan soldan laf eden mi oldu, kesin ‘faşisttir, alçaktır’

Uğur Mumcu işte

Uğur Mumcu, sorgulamayı öğretti de gitti bize.

Çevirdin anahtarı, apansız bir ölüme

Şarapnel parçaları saplandı ciğerine

Ucuz can pazarıydı kan doldu gözlerine

Elazığ depremiyle sarsıldık yurdun her yerinde.. Büyük geçmiş olsun, yaralar çarçabuk sarılsın.. Emine Kuştepe’yi tanıdık; hani UMKE sağlık çalışanı. Enkazın altında eşi ve çocuklarıyla kalan Azize ile telefonda konuşan o güzel insan..

Kürtçe bilmiyor Azize, ama Türkçe bilmeyen komşuları da enkazın altında.. Emine Kuştepe ‘Azize’ diyor, ‘Canım, bak onlara şöyle seslen..’ Kürtçe, nefes alıp vermesini, konuşmasını isteyen şeyler söylüyor.. 

 İkinci gün öğrendik ki, Google’da en çok ‘Elazığ Kürt mü’ diye arama yapmışız.. Bu ayıp da çarçabuk vicdanlarımızda sorgulansın, telafi edilsin, tedavi edilsin..

Depremzedeleri ziyaret eden İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ayaküstü babasının kucağındaki çocukla hasbihal ederken, çocuk aniden Soylu’nun yüzüne vurdu, babası da ayıp mukabilinden çocuğa.. Sonra alnından öptü Soylu, çocuğun.. Konu bu. ‘Süleyman Soylu çocuğa tokat attı’ zırvası dolaştı soldaki mahallede..

Aynı mahalle, deprem gecesi o kara haber duyulur duyulmaz en az on lira olmak kaydıyla gönlünüzden ne koparsa diye bağış kanallarını açan Kızılay Başkanına ‘yahu yirmi yıldır toplanan 65 milyar deprem vergisi nerede, bu vergiler böyle günler için toplanmadı mı?’ dedi.. Sen misin bunu diyen; çullandı sağdaki mahalle soldakine, ne ahlaksızlığı kaldı soranın, ne de vatan hainliği..

Hiçbir kişinin, kurumun, topluluğun arkasına sığınmadan, sormuş olmak için yapmadan,  gürültünün arasına sesimi karıştırmadan, cılızca çıkarmadan, çok net soruyorum.. Deprem vergisi olarak toplanan 65 milyar nerede?

Gazeteci değilim ben; ama bir işçinin, bir memurun, bir esnafın, bir çiftçinin, bir sanatçının, bir öğrencinin de soru sorabileceğini öğretip gitti Mumcu..

İsimsiz korkuları katmadın yüreğine

Bembeyaz doğruları yaşadın ölümüne

24 Ocak Cuma günü her sabah olduğu gibi köşe yazılarını okudum.. İsim isim yazmak istemem, merak eden o tarihli köşe yazılarına bir göz atsın.. Emin Çölaşan hariç solcu, aydın geçinen, muhalif yazar deyince akla ilk gelen kim varsa hiçbiri bir satırcık ayırmamış Mumcu’ya..

Vefasızlık; nasıl olur, diye soracak olursanız bana..

Zalimlerin kurduğu pusuda bedeni paramparça olmuş bir meslektaşı görmeyerek olur vefasızlık, hatırlamayarak da olur, unutarak da, unutturmaya çalışarak da, parçalandığı günün yıl dönümünde bir satırcık adını anmayarak da..

Aydınlansın diye geleceğimiz, memleketimiz; iki yavrusunu öksüz, karısını eşsiz bırakan, gazeteciliği ölümüne yapan, bile bile ölüme yürüyen o adama bir selamı çok görerek de olur vefasızlık.. Derim.

Evet gazeteci değilim, edebiyatçı olduğum söylenir, ben de böylece düşünürüm, buna inanırım.. Zaten gazetecilik, ben ‘gazeteciyim’ denilerek olacak bir şey değil.. Bu satırları okuduğunuz gazetenin sahibi Talat Atilla burada benim ilk defa geniş okur kitlesiyle buluşmamı sağladı..

Kitaplarım okurla buluşup, artık yenisi beklendiğinde, soyunduğum yerde giyinip, zamanını benim de bilmediğim bir tarihte sizden helallik isteyeceğim.

Çok yönü var gazeteciliğin, bunlardan sadece biridir yazmak.. Günlük köşe yazanlara da hep şaşırmışımdır zaten.. Bazı zaman olur ki yarım saatini almaz bir metin, mahkeme katibi gibi şak şak yazar, kahveni alır köşene çekilirsin.. Bazı zaman da olur ki koca gün yetmez bir köşecik yazının hakkından gelmeye..

Hâsılı ben haddimi bilirim, ben gazeteci değilim.

Ama eğer bir gazeteci olsaydım ben; hele ki ‘aydın’ geçinen bir gazeteci.. Yediğim ekmeğin hakkına, 24 Ocak 2020 Cuma günü, köşemin son satırında okurlarıma şöylece seslenirdim..

Uğurlar olsun uğurlar olsun

Hüzünlü bulutlar yoldaşın olsun

Bir kırık gözlük bir keskin kalem

Yürekli yiğitlere hatıran olsun.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Misafir
 1 Şubat 2020 Cumartesi 13:35
Sayın yazar edebiyatınız kuvvetli fakat siyasi düşünce net değil. şarkıcı berkayın vurguladığı gibi bir o yana bir bu yana sallanıyorsunuz sanki iki tarafıda küstürmeme çabası var mahallenin hem solunu hem sağını. lakin mahallenin sağ tarafındaki AkPartinin kapısını tıklatma çabanızda gözden kaçmıyor tabi. lütfen biraz samimiyet ve içtenlik.
 Gülay Çağlar
 29 Ocak 2020 Çarşamba 17:24
Muhteşem bir yazı olmuş kalemine yüreğine sağlık.uzun zamandır boyle akıcı sıkmayan her açıdan yaklaşarak bu kadar net bu kadar doğru anlatım gözlem okumadım hâl tamda böyle malesef.yazılarınız duygu dünyasında meltem gibi eserken zihni dalgalandırıyor bu çok benim için çok önemli teşekkür ediyorum
 Misafir
 29 Ocak 2020 Çarşamba 13:32
kıymetli osman hocamın oğlu ersan yiğenim gazetecilik mesleğinde muvaffakiyetler dilerim.hocamı add şube temsilciliğinden tanırım.chp mhp sarıgül partisinde dönerek insanın başını dönderen ak partide yer bulamayan biladerini saymazsak sizler sol ve sosyalist düşüncenin memleketimizde ilkeli birer temsilcileriydiniz..lakin sendede sosyalist fikirlerden sağa doğru bir eğilim görüyorum umarım yanılıyorumdur
 Misafir
 28 Ocak 2020 Salı 20:52
Keyif alarak okudum. Edebi bir eser tadında, duygusu güçlü ve düşündüren bir yazı olmuş. Aslına bakarsanız ilk defa denk geldim ama merak edip diğer yazılarınızı da okudum ve hepsi de birbirinden güzeldi. kaleminize sağlık, tebrik ediyorum.
 Süleyman Yıldız
 28 Ocak 2020 Salı 20:02
Çok güzel konuları ele almışın . yüreğine kalemine sağlık okumaktan keyif aldım şansın açık olsun.Basarıların devamını dilerim .yeğenim .
 Sergen Yalçın
 28 Ocak 2020 Salı 18:19
Keyifle okudum, Emeğinize sağlık, Kaleminiz daim olsun.
 Sergen Yalçın
 28 Ocak 2020 Salı 18:19
Keyifle okudum, Emeğinize sağlık, Kaleminiz daim olsun.
 Rayen
 28 Ocak 2020 Salı 17:38
Yine dolu dolu, okunası bir yazı yazmışsınız. Bu haftaki yazınız, yönetime veya muhalefete sorular sormaktan çok dönüp kendimizle konuşmamız ve yüzleşmemiz gerektiğini düşündürdü. Siyasetin de diğer birçok olgu gibi taleplerimiz, eğilimlerimiz ve bilincimiz ölçüsünde bir sonuç olduğunu idrak etmeye ihtiyacımız var. En nihayetinde tercihlerimizin yansımalarını yaşıyoruz. Yazınızda da dikkat çektiğiniz gibi, böylesi bir bilinci pratiğe dökmenin en önemli yollarından birinin"izm''lerimizden kurtulmak olduğu inancındayım. Bunu başarabilmek elbette ki zor ama imkansız değil. Sanırım bu durumda herkese, bilhassa büyük kitlelere ulaşan siz yazarlara, çizerlere daha fazla görevler düşüyor. İfade biçiminiz, militanlar da oluşturabilir, aklın özgürleşmesi önündeki engelleri de kaldırabilir. Yazınızı bu anlamda çok değerli buldum. İfade biçiminiz beni bir oluşumu savunmaya itmek yerine düşünmeye ve sorgulamaya sevketti. Bunun için de ayrıca teşekkür ediyorum. Daim olması dileklerimle. ??
 Suat Güçlü
 28 Ocak 2020 Salı 17:01
Yorumunuz: Dünya üzerinde ölmüş ve yaşayan gazetecileri bir kefeye,Uğur Mumcu''yu diğer kefeye koysalar,diğer kefe,o bir kefeyi arş-ı ala''ya kaldırır,sonrasında tepe üstü yere çakar.O derece mukayese kabul etmez bir gazeteciye nasıl kıydılar?Yazıklar olsun hâlâ katilini bulamayanlara.
 Misafir
 28 Ocak 2020 Salı 15:45
Güzel yazı. Kaleminiz keyifli. Her hafta bir konuyu ele alıp onu yazsanız nasıl olur acaba? Daha anlaşılır olmazmı?
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
GÜNCEL SİYASET DÜNYA MEDYA MAGAZİN SPOR YAZARLAR RÖPORTAJLAR PORTRELER ANKARA KULİSİ FOTO GALERİ VİDEO GALERİ KÜLTÜR SAĞLIK EKONOMİ TEKNOLOJİ ANALİZ TEKZİP
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2024 Turktime