PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
27 MAYIS ASKERİ DARBESİNİN YASSIADA CİNAYET MAHKEMESİ İLGA EDİLDİ
Adnan Küçük
YAZARLAR
6 Temmuz 2020 Pazartesi

27 MAYIS ASKERİ DARBESİNİN YASSIADA CİNAYET MAHKEMESİ İLGA EDİLDİ

 

 

Mevzuya girmeden önce, kendi ismim ile 27 Mayıs uygulamaları arasındaki ilişkiye değineceğim. 27 Mayıs sonrasında yapılan yargılamalar ve DP (Demokrat Parti)’ye yönelik ağır yasaklamalar sebebiyle, özellikle eski DP ve yeni Adalet Parti’lilerin, DP ve yönetimini anmaları, onu hatırlatan işler yapmaları fiilen zorlaştırılmıştı. Nitekim yakinen tanıdığım bir akademisyen arkadaşım 27 Mayıs sonrasında doğar. Babası ve dedesi kapatılan DP Genel Başkanı Adnan Menderesi aşırı derecede sevdikleri halde, çocuğa “Adnan” ismini vermeye cesaret edemezler. Abdülhamid’e de duydukları hayranlık sebebiyle “Hamid” ismini verirler.

Babam ve babamın yeğenlerinden biri de Adnan Menderes hayranıdır. Önce 1961 yılında babamın yeğeninin bir oğlu oldu. Ben de 1962 yılında dünyaya geldim. Babam ile yeğeni, bizlere verilecek isimler konusunda anlaşırlar. Bu anlaşma icabı çok büyük bir cesaret örneği sergileyerek, babamın yeğeni oğluna Menderes, babam da bana Adnan adını verirler.

Bu hatıra sebebiyle, bu makaleyi, 3 Temmuz 2020 günü ruhunu rahmana teslim eden babamın bu hatırasına ithafen yazıyorum. Ey rahmetli babacığım! iyi ki bana Adnan ismi vermişsin, ruhun şad olsun, tüm sevdiklerinle cennette birlikte olasın.

27 Mayıs 1960 günü Türkiye’de demokratik yönetim lağvedilerek yerine askeri cunta yönetimi kuruldu. Geçici Anayasal Düzene İlişkin 12.06.1960 Tarih ve 1 Sayılı Kanun ile 1924 Anayasasının bazı hükümleri yürürlükten kaldırılarak, Türk Milleti adına hâkimiyet hakkını kullanma yetkisi MBK (Milli Birlik Komitesi)’ne verildi. Bu kanunla, eski Cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar, iktidar milletvekilleri ile bunların suçlarına iştirak edenleri yargılamak üzere Yüksek Adalet Divanı kuruldu (md. 6).

Kamuoyunda Yassıada Mahkemesi olarak bilinen, resmiyette Yüksek Adalet Divanı olarak anılan, esasen Yassıada Cinayet Mahkemesi olarak işlev gören bu kurum, çoğu yönlerden sorunlu idi.

1- Yüksek Adalet Divanı (YAD), her şeyden önce, bir darbe kurumu idi. 1 Sayılı Kanunun 6. Maddesine göre, YAD, adlî, idari ve askerî kazaya mensup Hâkimler arasından, Bakanlar Kurulunun teklifi üzerine, MBK’nce seçilecek 1 Başkan, 8 aslî ve 6 yedek üyeden kurulur. YAD kararları kesindir. İdam kararlarının infazı, kararın MBK’nin tasdikine bağlıdır. Buna göre, Yüksek Adalet Divanının teşkili tamamen MBK’nin inisiyatifine bağlıdır.

YAD Başkanı Salim Başol’un “bir dönemi yönetmiş olan Başbakan Adnan Menderes, ilk duruşmada çıkıp ‘siz ihtilal mahkemesisiniz sizi tanımıyorum’ şeklinde bir hitapta bulunur diye endişe ettik” şeklindeki açıklaması sebebiyle, bu Kurumun ihtilalci kimliğinin Başol tarafından da dolaylı olarak kabul edildiği anlaşılmaktadır.

2- YAD, “suç teşkil eden davranışlar meydana geldikten ve sanıkları ortaya çıktıktan sonra teşkil olunduğu; bunlardan önce mevcut olmadığı” için “tabiî hâkim” ilkesine aykırıdır. Bu ilke, 1924 Anayasası’nın 83. maddesinde “hiçbir kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir mahkemeye celp ve sevk olunamaz” şeklinde yer almaktadır. Bu hüküm, 1 Sayılı Kanunla yürürlükten kaldırılmadığı için, yürürlüğünü sürdürmekte idi. 1924 Anayasasında yasaklanan olağanüstü mahkeme niteliğindeki YAD, yaptığı yargılamalar neticesinde çok sayıda kişi hakkında değişen sürelerde hapis ve idam cezaları vermiştir.

3- Resmi adı YAD (Yüksek Adalet Divanı) olan Yassıada Mahkemesinde yürütülen yargılama süreci de, olağan bir yargılama olarak sürmemiş, sanıklar üzerinde ciddi baskılar oluşturulmuştur. Yargılama boyunca hâkimler ve mahkeme başkanı sanıklara çok sert muameleler ettiler. Sanıkların bir kısmının, çoğu kereler savunmalarını bile tamamlayamadan sözleri kesildi ve bu tavırlar herhangi bir şekilde eleştirildiğinde, Mahkeme Baş Hâkimi Salim Başol, “sizi buraya tıkan kuvvet böyle istedi” diye sert çıkışlarda bulundu. Yassıada kumandanı Tarık Güryay, sürekli duruşmalarda bulundu ve sanıkların bir kısmından hoşuna gitmeyen bir söz işittiğinde sert tutumlar sergileyerek bunları onaylamadığını hissettirdi. Bir seferinde Fatin Rüştü Zorlu’yu; “Sen böyle konuşursan ipe gidersin” diyerek azarladı.

Yargılama esnasında sanıklara yeterli savunma imkânı sağlanmamıştır. Sanıklardan Fatin Rüştü Zorlu, duruşmalardaki sert tavırlarından dolayı Yassıada’daki askerler tarafından pek sevilmezdi. Zorlu, bir gün duruşmada söz alarak, “Benim dedemin hesabını benden soruyorsunuz. Dosyamı okuyayım diyorum müsaade etmiyorsunuz. Buna muhakeme demezler. Buna kurunu vustai (orta çağ) usulle teşhir derler” demiştir. Bu duruşmadan sonraki birkaç gün içinde Zorlu’nun dövüldüğü haberi duyulmuştur.

Yassıada Mahkemesinin tatbik ettiği yargılama usulüne ilişkin bazı hususlar, âdil yargılanma bağlamında ciddi manada eleştirilere açıktır.

Birincisi, bu yargılamada bazı dedikodu mahiyetindeki bulgular da kati delil olarak kullanıldı. Davalar devam ederken Fatin Rüştü Zorlu’nun sahip olduğu mallara haksız kazanç olduğu gerekçesi ile el konuldu. Oysa haksız kazanç dosyaları incelendiğinde, kabulü mümkün olmayan iftira ve ihbarların yer aldığı görülmüştür. Zorlu’nun 81 no’lu haksız kazanç dosyasında yer alan bir adet imzasız ihbar mektubunda, Zorlu’nun kardeşlerinin arazi suiistimalinden, polisiye romanlarına taş çıkartacak bir üslupla söz edilmiştir. Hâlbuki Zorlu’nun sadece bir tane ağabeyi vardı ve o da yurtdışında büyükelçilik görevi yapmakta idi. Zorlu’nun kendisine miras yolu ile intikal eden gayrimenkullerden başka malvarlığı yoktu. Benzer durum, Zorlu’nun Suadiye’de hissedarı bulunduğu arsalar için de söz konusu idi. Fakat bütün bunlar kati suç delili olarak kullanıldı ve Zorlu idama mahkûm oldu.

İkincisi, gerek görev yapan hâkimlerin, gerekse şahitlerin siyasî kanaatlerine çok önem verilmiştir. Bu yargılamalarda, sanıkların siyasî düşüncesinin tam zıddı düşüncelere sahip militan darbeci (askeri vesayetçi) hâkimlere görev verilmiş ve şahitler çağrılmıştır.

Üçüncüsü, âdil yargılamanın temelini savunma hakkı teşkil eder. Bu yargılamalarda savunma avukatlarına oldukça adaletsiz davranılmıştır. Sanıklara savunma avukatları ile görüşebilmeleri için verilen zaman, bazı davalarda bir saate kadar indirilmiştir. Diğer yandan sanıklarla avukatların görüşmeleri daima bir subayın gözetiminde yapılmış ve sanık avukatlarının faaliyetleri sıkı kontrol altında bulundurulmuştur. Bazen, bütün prosedürler tamamlandığı halde, avukatlar sanıklarla görüştürülmemiş, fakat basına yapılan açıklamalarda sanıkların saatlerce avukatları ile görüşmelerinin sağlandığından bahsedilmiştir.

Bazen savunma taktiklerinin davanın seyrini, hâkimlerin hedeflediğinden farklı yönde etkileyebileceği düşüncesiyle birçok avukat tutuklanmış ve mahkemeye çıkartılmamıştır.

Yassıada mahkemesinin, harici baskılardan kendini kurtaramadığı görülmüştür. Bu mahkeme, MBK ile sıkı işbirliği yapmış ve bu komiteye rağmen karar vermemiştir.

Yassıada Cinayet Mahkemesi, suça konu olan olayların ortaya konulmasını sağlayan kuralların belirlenmesinde, oylamalarda ve karar verme sürecinde, hiçbir sorumluluğu ve temsil gücü olmayan kişi ve kurumların kanaat ve raporlarına itibar etmiştir.

Bu yargılamadan önce “yasama sorumsuzluğu”nu öngören Anayasanın 17. maddesi 1 Sayılı Kanunla yürürlükten kaldırıldı, daha sonra da DP’li milletvekillerinin çoğu yasama faaliyetleri kapsamında kullandıkları oylardan ve sarf ettikleri sözlerden dolayı yargılandılar.

Yassıada mahkemesinde yürütülen yargılamalar esnasında Başsavcı, tüm DP’lilerin ve DP’nin 1946’dan itibaren suça esas teşkil eden fiillerini soruşturmaya esas aldı. Başsavcı, 1954’te DP’ye girmiş olanları da, 1946-1954 yılları arasında, Ceza Muhakemeleri Usulüne aykırı olarak suçun o şahıslar tarafından işlenip işlenmediğini araştırmaya gerek görmeksizin soruşturma kapsamına dâhil etmiştir. Nitekim Fatin Rüştü Zorlu, 1954’te siyasi hayata girmiş olduğu halde, 1950’den beri çıkarılmış olan ve Anayasaya aykırı olduğu iddia edilen kanunlara oy vermiş gibi gösterilmiş ve bu oylamadan dolayı yargılanmıştır. Hatta bazı milletvekilleri CHP ve basının bir bölümüne karşı TBMM bünyesinde oluşturulan “Tahkikat Komisyonu”na ilişkin oylamada oy verdiği için yargılanmıştır. Bir milletvekili, tahkikat komisyonuna ilişkin oylama esnasında Amerika’da olduğunu belirtse de, “eğer burada olsa idin evet oyu verirdin, onun için suçlusun” denilerek, katılmadığı oylamada oy kullanmış gibi yargılanmıştır. Bu vesileyle, “Anayasayı ihlâl davası”nda DP milletvekillerinin birçoğu, “Anayasaya aykırı kanunlara oy verdikleri” gerekçesi ile suçlu bulunmuşlardır.

Bütün bu sebeplerden dolayı, Yüksek Cinayet Mahkemesi olarak işlev gören Yassıada Mahkemesinin oluşumu ve işleyişi hukuka ve âdil yargılama ilkesine aykırıdır.

Yassıada mahkemesinde 592 sanık yargılandı. Yargılama, 9 ay 27 gün sürdü. Yassıada Cinayet Mahkemesi kararını, 15 Eylül 1961 Cuma günü açıkladı. “Adil yargılanma hakkı”nı tamamen ortadan kaldıracak şekilde yapılan bu yargılamalar neticesinde 15 kişi idama 433 kişi de çeşitli cezalara mahkum oldu. Verilen idam cezalarının üçü MBK’nın onayını takiben 16-17 Eylül 1961 günü infaz olundu. İdam cezası infaz olunanlar: Başvekil Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’dir.

Kısaca ifade etmek gerekirse, bu yargılama, hem siyaseten yanlış, hem de insan hakları boyutu ile vahim bir insan hakları ihlali teşkil etmektedir.

23 Haziran 2020 günü, TBMM’de, 27 Mayıs cunta yönetiminin yukarıda izah ettiğim önemli kurumlarından biri olan Yassıada Cinayet Mahkemesi ile alakalı bir kanun çıkarıldı. Kamuoyunda pek fazla yasıma bulmayan bu kanun, TBMM’de oylamaya katılanların oybirliği ile kabul edildi.

23 Haziran 2020 Tarih ve 7248 Sayılı Kanunun 2/1. maddesi ile “Yüksek Adalet Divanı”nın kurulmasını öngören 1 Sayılı Kanunun 6. maddesi, 27.05.1960 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yürürlükten kaldırılmıştır. Bu kanunla, 27 Mayıs cunta yönetimine yönelik kısmi bir tasfiye işlemi gerçekleştirilmiş olmaktadır.

Gönül 27 Mayıs askeri cunta yönetiminin bütün izlerinin silinmesini ister. Hatta bütün darbelerin izlerini silinmesini arzu ederiz. Ama bu arzu gerçekleşmese de, çıkarılan bu kanun, önemli ve sembolik bir manaya sahiptir. Bu şekilde, Yassıada Mahkemesinde yargılananların itibarları, gecikmeli olarak da olsa iade edilmiş olmaktadır. Umarım, darbelerin tamamının izlerini silecek yeni kanuni düzenlemeler de yapılır. Bu yolla, Kenan Evren’den, Cemal Gürsel’e kadar bütün darbecilerin isimlerinin, kurumlardan, caddelerden, sokaklardan, meydanlardan silinmesi gerekiyor.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 İbrahim ırcı
 7 Temmuz 2020 Salı 14:10
Sayın hocam inşallah tüm darbeci lerin izleri silinir bir dahi böyle bir şeye kalkışacak kendini milletin üstünde görenler şiddetle lanetlenecek
 Misafir
 7 Temmuz 2020 Salı 01:01
Muhalif basında, Demokrat Parti döneminde kurulan bir Tahkikat Komisyonundan bahsediliyor, neden , ne maksatla, ne zaman ve nasıl kurulduğu pek de anlaşılmıyor. Kimler bu komisyonda bulunuyordu ve ne yapmak için görevlendirilmişlerdi, bir sonraki yazınızda aydınlatabilir misiniz Sayın Adnan Küçük? Teşekkürler.
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
GÜNCEL SİYASET DÜNYA MEDYA MAGAZİN SPOR YAZARLAR RÖPORTAJLAR PORTRELER ANKARA KULİSİ FOTO GALERİ VİDEO GALERİ KÜLTÜR SAĞLIK EKONOMİ TEKNOLOJİ ANALİZ TEKZİP
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2024 Turktime