PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
65 Yaşından Büyüklere Çektirilen Eziyetler
Yalçın Toker
YAZARLAR
16 Aralık 2015 Çarşamba

65 Yaşından Büyüklere Çektirilen Eziyetler

Bu sütunlarda, ele almamızı bekleyen çok önemli konu var.. Rusya ile ilişkilerimizin bozulması.. Özellikle güneydoğu illerimizde yaşamı insanlara zehir eden terörün azgınlaşması.. Hukukun, hak ve hürriyetlerin  yok edilişi, özgür basının maruz kaldığı hukuksuzlar.. Ekonomik problemler, açlık, sefalet.. Say say bitmez..
Ancak ben bugün, bütün bunları ilerideki yazılarımda ayrı ayrı ele alma sözü vererek başımdan geçen bir olayı anlatmak istiyorum sizlere...
Hemen vurgulayayım ki, benim yaşadığım bu olayı, kişisel bir mesele saymamalısınız. Çünkü mutlaka aranızdaki 65 yaşından büyükler de muhakkak benzeri eziyetleri  yaşamışlardır..  Bu bakımdan, anlatacaklarımı kişisel değil, toplumsal mesele olarak kabul etmelisiniz.
Şimdi başımdan geçenleri  kısaca hikaye edeyim.. Biz Tokerler Mersin’in Silifke ilçesindeniz. Ablam emekli doktor Mürüvvet Türkili, Hisar köyündeki, dedemizin içinde yaşadığı Mirza Bey konağını kültürel hizmetlerde kullanılmak üzere Mersin Belediyesine bağışlamak istemiş.. Bunun için, hayatta kalan beş kardeş olan bizlerin, ölen abla ve ağabeylerimizin çocuklarının noterden vekalet vermemiz gerekiyormuş.
Bu iş için, geçenlerde, hazırlanan vekalet müsveddesini elimize alıp, ablam, ağabeyim Servet Toker ve ben, Cennet  Mahallesindeki notere gitmiştik.. Ben, her halde beş on dakika içinde belgeyi notere tasdik ettirip gideriz diye düşünüyordum.
Durumu anlatıp müsveddeyi uzattığımız sekreter hanımlar, kendi aralarından bir şeyler fısıldaştılar.. Dışarıda olan noteri cep telefonundan aradılar.. Ulaşamayınca şöyle dediler; “Efendim 65 yaşın üzerindeki vatandaşlar için akli dengelerinin yerinde olduğuna dair sağlık raporu gerekiyor..”
Sonra da bunun için yapmamız gerekenleri anlattılar.. Hastahaneden sağlık raporu almak için önce Noterden adımıza birer başvuru belgesi düzenletip aynı gün onunla Hastahaneye gitmemiz gerekiyormuş..
Bunun üzerine biz, bir Hastahaneye gidip sağlık raporu almak ve oradan notere gitmek üzere işi bu haftaya bırakmıştık.. Raporu Haseki hastahanesinden almaya karar verdik. Oraya en yakın noter de Fındıkzade’de..
Sabah 10 sularında üçümüz noterde buluştuk.. Belge için noter, bizden ikişer vesikalık fotoğraf istedi.. Hepimiz fotoğraflarımızı verdik.. Başkatip hanım, benim fotoğrafıma baktı..
“Bununla olmaz.. Fotoğraf yeni çekilmiş olacak,6 ay önce çekilenler geçersizdir..” dedi.
Hayda.. Hemen çıktım, çevrede vesikalık fotoğrafçı aradım.. Sordum; “ileride solda lokantayı geçince var” dediler.. Gidip fotoğrafı çektirdim ve getirip notere verdim.
Cüzdanımda geride kalan öteki bütün vesikalık fotoğraflarım da 6 aydan öncelere ait olduğuna göre demek ki hepsi de geçersiz oldular.
Neyse, noterde sıramızı bekledik, düzenlenen müracaat kağıtlarımızı alıp Haseki Hastahanesine gideceğiz.. Ben 78 olduğuma göre, benden dört yaş büyük ağabeyim 82’sinde, sekiz yaş büyük olan ablam da 86 yaşında..
Noterden çıktık, bir durak ötedeki hastahaneye kadar, ben, yürüyelim dedim ama, onlar sağlık sebepleri yüzünden yürüyemeyecekler.. Caddedeki  taksi durağına gittik, taksici haklı olarak bir durak öteye gitmek istemedi.. İkincisi, üçüncüsü, bütün taksiciler “müşteri bekliyoruz..” gibi bahanelerle sıralarını kaybetmemek istediler. Onlara hak verdik, çünkü Taksime, Beşiktaş’a alacakları müşterilerden mahrum kalacaklar..
Sonuçta bir otobüse atladık, bir durak ötedeki Haseki’de indik.. Haseki Hastahanesinin duraktaki kapısı zincirli idi.. Cerrahpaşa yolundaki kapıya yöneldik, yokuşu çıktık, kapıdaki görevliye kağıtlarımızı gösterdik..
 “Burada değil, ilerdeki soldan ikinci sokakta olan binamıza gideceksiniz..” dedi, görevli.
Yorgun argın o binaya yürüdük. Bizim işimiz dördüncü katta yapılacakmış.. Asansörün önü hastalar, sakatlar, yaralılarla dolu.. Epey sıra bekledik, sonra asansörle dördüncü kata çıktık.. Bekleme salonu da dopdolu..
Nihayet saat 12’ye yaklaşırken bize sıra geldi.. Doktor Bey noterin verdiği müracaat yazılarımızı aldı.. Kimlik bilgilerimizi falan tespit etti.. Ne iş yaptığımızı, tahsil durumlarımızı falan sordu da sordu.. Bir yandan da kendisi bilgisayarda bir şey yapıyor.. Sonra diğer odadaki bayan doktora gönderdi bizi..
Bayan doktor, aklımız başımızda mı, onu anlayacaktı.. “İstanbul nerede? Hangi kıt’ada, bugün ayın kaçı, hangi aydayız”? Falan gibi sorular sıraladı..
“99’dan 7 çıktı kaç kaldı?”  diye sordu.. 92 dedim..  92’den 7 çıktı kaç kaldı diye sora sora 50’lere kadar indi.. “Sağ elinizle mi yazarsınız, sol elinizle mi?” dedi..
Sağ dedim.. “Alın şu kağıdı sol elinizle katlayın” dedi.. Yaptım. İçiçe üçgenler ve piramitlerden oluşan bir şekli  çizdirdi.. Sonra “o kağıda içinizden geçen bir cümle yazın” dedi..
Düşündüm, ne yazayım.. “Ne Mutlu Türküm Diyene! Gazi Mustafa Kemal Atatürk!” yazdım.
Sonra “gidin, bekleme salonunda bekleyin..” dedi.  Bekleme salonu yine tam bir curcuna.. Torunları ve gelinleri ile gelmiş ihtiyar dedeler, büyük anneler.. Oynayan, bağıran, ağlayan çocukların sesleri..
Beklemeye başladık.. Saat 12’yi geçiyordu.. Bir görevli, üçüncü sorgulamayı yapacak doktorun saat 1’de geleceğini söyledi..
Bir şeyler yemek için yakındaki büfeye gittik.. Alel acele atıştırıp saat 1’de hastanede olmaya çalıştık.. Saat bir oldu, bir buçuk oldu, iki oldu.. Doktor yok..
Nihayet 2’yi 20 geçe geldi.. Bize sıra da saat 3’te geldi.. Girdik doktorun odasına.. O da bizleri biraz sorguladı.. Nüfus kağıtlarımızı, önceki doktorların tespitlerini inceledi, barkotları araştırdı.. Sorular, sorup cevapları aldı. İkişer resim istedi.. Ve nihayet belgelerimizi düzenledi..
“Bunları götürün, ikişer fotokopisini çektirin. Giriş katındaki vezneye ücretlerini yatırıp gelin!” Dedi..
Fotokopileri çektirme görevi tabii en küçük olarak bana düşmüştü.. Asansörü beklemedim, dört kat aşağı indim.. Soruşturdum, hastahanede fotokopi çekilmiyormuş.. “Aşağıya inen, binadan çıkın, en yakın fotokopi sokağın karşısında 25 metre kadar ilerde dediler.. (Yani ne olur o koca hastahanede bir fotokopi makinası bulundursalar..)
Ağabeyim, giderken bana, “üçer tane fotokopi çektir, bize de kalsın..”  dlye seslendi..
Fotokopileri çektirdim geldim.. Doktor hepsini aldı. Yan yana getirdi. Resimleri yapıştırıp belgeleri imzaladı ve bize verdi. Yani aklımızın başımızda olduğunun belgelerini almıştık artık.
Şimdi sıra bunları notere de tasdik ettirmeye gelmişti. Saat 4’e geliyordu. Noter kapanmadan orada olmalı idik.. Yoldan geçen bir taksiye atladık.. Bu sefer taksici durakta beklemediği için hiç itiraz etmeden bizi aldı. Arka yollardan, Cerrahpaşa, Kocamustafapaşa üzerinden Fındıkzadedeki notere getirdi..
Kağıtlarımızı tasdik ettirirken noterdeki hanım ne dedi bilir misiniz?
“Yarım saat daha geç kalsaydınız, belgenizi veremezdik, çünkü aldığınız bu sağlık raporları geçersiz olurdu..”
Çünkü o raporlar sadece alındığı gün için geçerli imiş.. Yani 65 yaşındaki bir kişi noterde işi olduğu her seferinde yeni bir sağlık raporu almak zorundaymış.. Nedir vatandaşa yapılan bu işkenceler.. Nedir bu israflar.. Rapor alındığı gün kullanılacakmış.. Vesikalık resim 6 ayı geçmemiş olacakmış.. Haa bu arada, raporlarımız bir günlük olduğuna göre, ağabeyimin isteği üzerine üçer adet çektirdiğim ve bize kalan fotokopiler de geçersiz oldular. Buna rağmen ben onları yırtıp atmadım.. Ön tarafları işe yaramasa da beyaz kalan arkalarını müsveddelerde kullanırım. Ben israftan korkarım..
İsraf deyince aklıma şu geldi.. Almanya’da yaşadığım 1980’li yıllarda dişim ağrıyordu. Doktora gittim, muayene etti, dişimi çekmeye karar verdi ve çekti. Ama ağrısı daha günlerce sürebilirdi. Doktordan ağrı kesici ilaç yazmasını istedim.. Alman doktor, masasındaki ilaç kutusunu açtı, bana üç adet hap verdi.. Ve bana şöyle dedi: “Bunun birini bu akşam, diğer ikisini de yarın sabah ve akşam alın yeter..” dedi.
Benim, “doktor bey reçete yaz, bir kutu alayım demem üzerine; “Alacağın kutuda geride kalacak 27 hapı ne yapacaksın, atacaksın değil mi? Parasını sen ödemiş de olsan o ilaç Almanındır, israf edilemez..” demişti. O zamandan beri ben hiçbir şeyi savurganca kullanmam, Devletin malı deniz! Diyenlerden de nefret ederim..
Altı ay geçerli olacağına göre sizler de vesikalık resimlerinizi öyle 6’şar, 12’şer çektirmeyin..
Ayrıca şimdi şunları çok merak ediyorum:
“Acaba noterler, yaşı 65’i geçmiş herkese, mesela ülkeyi yönetenlere, iktidardakilere falan; Git sağlık raporu getir! diyebiliyorlar mı?
Doktorlar, sağlık raporu almaya gelen herkese mesela ülkeyi yönetenlere, iktidardakilere falan da, bana sordukları türden abuk sabuk sorular sorabiliyor, onlara yazılar yazdırıp resimler çizdirebiliyorlar mı? İn dört  kat aşağıya parasını yatır gel, git ikişer fotokopi çektir getir!  diyebiliyorlar mı?”.
Yani o büyük adamlar da sadece bir gün geçerli olacak bir rapor için vatandaşa çektirilen  bu eziyete katlanmakta mıdırlar?
Bilglsi olanlar lütfen bilgi versinler..
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Misafir
 16 Aralık 2015 Çarşamba 19:44
turkiye cumhuriyeti devleti olmasaydi turkler coktan aya gitmisti
 Misafir
 16 Aralık 2015 Çarşamba 17:15
Hukumetimizin ve diger vatandasini seven partilerin bugun halami dedittirecek vatandasa iskence cektiren anlayisa son verlmesi gerektiren islemlere son vermek lazim fotokopi makinasinin olmamasi cok komik yarina sarkabilecek ve makaminda olmasi gereken memur acaba neden zamaninda yerine gelmez
 Misafir
 16 Aralık 2015 Çarşamba 15:29
yazının her satırında bir sonraki satırda "Lanet olsun sizin bürokrasinize dedik ve dönüp eve geldik" cümlesi gelecek diye bekledim. sonra o cümleyi göremeyince sabrınıza hayran oldum. bu devlet maalesef böyle Yalçın bey. vatandaş için hayatı zorlaştıracak ne varsa hiç boşluk vermeden düşünüyor ve hayata geçiriyor.
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
GÜNCEL SİYASET DÜNYA MEDYA MAGAZİN SPOR YAZARLAR RÖPORTAJLAR PORTRELER ANKARA KULİSİ FOTO GALERİ VİDEO GALERİ KÜLTÜR SAĞLIK EKONOMİ TEKNOLOJİ ANALİZ TEKZİP
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2024 Turktime