PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
BAŞKANLIK SİSTEMİ ŞAHANE, “TROLLÜK” YAFTALARI GERİ İADE!
Adnan Küçük
YAZARLAR
19 Haziran 2021 Cumartesi

BAŞKANLIK SİSTEMİ ŞAHANE, “TROLLÜK” YAFTALARI GERİ İADE!

 

10 Haziran 2021 Günü SETA tarafından düzenlenen “Yeni Anayasa Tartışmaları” konulu Web Panelde konuştuk. Bu programda, hem mevcut hükümet sistemine ilişkin değerlendirmeler yaptık ve hem de yeni Anayasanın yapılması konusunda görüşlerimizi ortaya koyduk.

Fakat bu konuşmamız birilerinin yüreğine çuvaldız gibi batmış olmalı ki, bir gazetede, benim bazı sosyal medya paylaşımlarım öne çıkarılarak, bu konuşmayı itibarsızlaştırmanın ötesinde amaçları içeren bir haber yapılmıştır.

Bu yaftalardan bazıları şunlardır:

(1) Ben “üniversiteleri devlet katında yükselmek için kullananların cesur bir örneğiymişim”.

Bu, tamamen cehalet dolu, hiçbir gerçekliği olmayan bir iddiadır. Ben bugün mesleğimin 31’nci yılındayım. Hala Dr. Öğretim üyesiyim. Dedikleri doğru olsaydı, ben şimdi ya profesör, bir yerlerde Rektör ya da daha başka bir üst düzey görevdeydim. Şayet, bir yerlere geleceksem de, burada sözü edilen şekilde değil, liyakatimden dolayı gelirim.

Ama bu kesimin amacı, “çamur at izi kalsın” kabilinden, cehalet yüklü yaftalamada bulunmaktır. Amaç kara çalmak olunca, haberi yapanların hiçbir hakikat arayışı yoktur. Bu kesime göre, kendilerinden olan biri bir makama en liyakatsiz hali ile de gelse, onun için haktır, ama bu iktidar zamanında kim bir makama gelmişse, mutlaka, usul harici yollarla gelmiştir. Beyinleri bu yönde şartlandığı için, ben sadece bu tespiti yapmakla yetineceğim.

(2) Bu yayında, “SETA’ya çağrılan hukukçuların profillerine bakarak Yeni Anayasa’yı kimlerle yaptıklarını anlayabiliriz” denmiş.

Yani anlayacağınız, benim Cumhur İttifakının yeni Anayasa yapım ekibinde olduğum ifade edilmek istenmiş.

Ben şimdiye kadar, resmi olarak yeni Anayasa çalışmalarında hiç yer almadım. Sadece 2011-2013 yıllarında Anayasa Uzlaşma Komisyonunda Üniversitemizin yeni Anayasa konusuna ilişkin görüşünü, bir diğer Anayasa Hukuku Öğretim Üyesi arkadaşla birlikte Komisyon’a takdim ettim. Bunun ötesinde bir iştirakim söz konusu değildir.

İnsanlar görüşlerini ortaya koyarlar. Bu görüşler, hükümetin görüşleri ile uyumlu olabilir. Hükümetin görüşleri ile uyumlu olan her hukukçu mutlaka Hükümetin Anayasa Komisyonunda doğrudan yer alıyor demek değildir.

Kaldı ki, Türkiye’de askeri vesayetçilerin eseri olan ve hala 12 Eylül kanlı Cunta yönetiminin vesayetçi ruhunu taşıyan 1982 Anayasasının yerine yeni demokratik, sivil bir Anayasanın yapılması, bir Anayasa hukukçusu olarak benim en büyük hayalimdir. Yeni Anayasanın yapılması konusunda katkım olacak olursa seve seve katkı veririm. Bu benim için en büyük şeref olur. Fakat bu sözüm bile, bu kesime dokunabilir. Ne yapalım, dokunursa da dokunsun, yapacak bir şey yoktur, hayatımızı bunlara göre tanzim edecek değiliz herhalde.

Kaldı ki, yeni Anayasa yapım sürecine katkı vermek sadece, gidip Anayasa Uzlaşma Komisyonunda yer almakla olmaz. Gazetelerde, dergilerde yazılacak yazılarla, makalelerle, televizyonlarda, Youtube yayınlarında konuşarak da bu katkı sağlanır.

Ben, yıllar yılı hükümet sistemi konusunda doğru bildiklerimi her platformda dile getiriyorum. Benim amacım, ün kazanmak, şöhret olmak değil, Türkiye’nin ihtiyaçlarına cevap verecek bir anayasanın yapılması konusunda “karınca kararınca” katkı sağlamaktır.

(3) Bu yayında, benim “militan”, “trol” olduğum yaftası da yapılmıştır. Ben hiçbir zaman, hiçbir partinin trolü ya da militanı olmadım, olmam da. Benim, Türkiye’deki hiçbir parti ile yüzde yüz/birebir uyumlu görüşlerim yoktur. Bunun böyle olduğu, şimdiye kadarki yayınlarımdan ve konuşmalarımdan bariz bir şekilde anlaşılır.

Trol de militan da, taşıdığı ve aktardığı fikirleri, incelemeksizin, hakikat olduğuna ikna olarak inanmaksızın yaymaya çalışan kişi demektir. Ben hiçbir fikrin militanı, trolü olmadım, doğruluğuna inanmadığım hiçbir fikri de yayma çabasına girmedim.

Ama bu yaftayı yapanlar, benim ortaya koyduğum fikirlerle alakalı bir kelime bile etmemişler. Keşke bu tür yaftalar yerine, fikirlerime yönelik, toplum açısından katkı sağlayıcı, makul, seviyeli fikirler ortaya koysalardı. Ama demek ki, benim fikirlerimi tartacak, toplumu ikna edecek fikirlerden mahrumlar ki, yaftalarla, çamurlarla itibar kazanmaya çalışmışlardır.

Burada nihai olarak şunu ifade etmek isterim ki, benim hiçbir fikrime karşı bir fikir ortaya koymayan bu kesim, asıl bir başka zihniyetin trolü ve militanıdırlar. Ama trollüklerini ve militanlıklarını örtbas etmek için, beni bu sıfatlarla yaftalıyorlar.

Bu sebepledir ki, militanlık ve trollük yaftalarını kendilerine aynen iade ediyorum.

Başkanlık Sistemi Niçin Şahane

Türkiye’de 2107 Anayasa değişikliği ile başkanlık (cumhurbaşkanlığı) sistemi kabuk edildi, 24 Haziran 2018 seçimlerinden sonra da bu sistem fiilen uygulanmaya başladı.

Ben yıllar yılı bu sistemi savundum. Türkiye’de başkanlık sistemi ve uygulamaları ile alakalı en kapsamlı kitabı yazdım. Ayrıca başkanlık sistemi ile alakalı yüzlerce programlarda, panellerde konuştum, yazılar yazdım. Bütün bu yaptıklarımın tamamında, belli bir mantık bütünlüğü içerisinde bu sistemin gerekliliğini ortaya koymaya çalıştım.

Bu fikirlerimi hala savunuyorum. Mevcut sistemin bazı aksayan ya da aksamaya müsait bazı yönleri var, ben onları da ifade ediyorum. Yani mevcut uygulanan sistemin körü körüne militan taraftarı değilim. Zaten öyle olsaydım, yazdıklarımın, konuştuklarımın birçoğunu yazmamam ve konuşmamam lazımdı.

Yeni Anayasada Neden Parlamenter Sistem Olmamalı?

Türkiye’de takriben 110 yıldır, bazı istisnai dönemler hariç, parlamenter sistem uygulanmaya çalışılıyor. Ama Türkiye’de hem parlamenter sistem klasik manasına uygun bir şekilde hiç uygulanamadı, hem de çoğu kereler sorunlar yaşandı. Şöyle ki;

Parlamenter sistemin en temel gereklerinden biri, devlet başkanının sembolik yetkili olmasıdır. Burada sembolik yetkili olmak, yetkilerinin az olması manasına gelmemektedir. Aslında devlet başkanı hükümetin bütün yetkilerinin kullanımına ortaktır. Bu sebeple, metin üzerinde yetkileri çok geniştir. Mesela parlamenter sistemin anavatanı İngiltere’de, Kralın (Kraliçenin) imzalamadığı hükümetin hemen hemen hiçbir tasarrufu yoktur. Fakat bu yetkileri fiiliyatta etkin olarak kullanmamaktadır. Siyasî etkinlik tamamen başbakanın başkanlığındaki hükümete aittir. Devlet başkanı bu yetkileri, fiiliyatta hükümetin icraatlarına sahici manada ortak olacak şekilde değil, adı üstünde sembolik olarak kullanmaktadır.

Türkiye’deki uygulamalara gelince. Bazı istisnai dönemler hariç, cumhurbaşkanları hiçbir zaman sembolik yetki kullanan mevkiinde kalmamıştır. Cumhurbaşkanlarının siyasi etkinlikleri, ya görünür şekilde çatışmaya (cumhurbaşkanı-başbakan çatışması) dönüşmüş ya da cumhurbaşkanı perde gerisinde hükümetin bir çok kararlarına mani olmuşlardır.

Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü’den, Turgut Özal’a kadar hemen hemen bütün cumhurbaşkanları, yürütmede yetkilerini, bazen eşit partner, bazen de baskın aktör olarak etkin olarak kullanmışlardır. Mesela, Atatürk döneminde gerek İnönü’nün gerekse Celal Bayar’ın başbakanlığı dönemlerinde, Cumhurbaşkanı büyük ölçüde baskın olmuş, hatta Bayar’ın başbakanlığında Atatürk mutlak belirleyici olmuştur. Benzer durum İnönü için de söz konusudur. Bu dönemlerde, fiiliyatta bazen yarı başkanlık, bazen de başkanlık sistemine benzer uygulamalar ortaya çıkmıştır.

Kenan Evren, Turgut Özal, Recep Tayyip Erdoğan ve diğer Cumhurbaşkanları dönemlerinde de benzer uygulamalar ortaya çıkmıştır. Bütün bu uygulamalar, parlamenter sistem uygulamaları ile uyumlu değildir. Bu dönemlerde, Cumhurbaşkanları, bazen vesayetçi saiklerle, bazen de demokratik iradeye karşı, devletin sahibi pozisyonunu takınmışlardır.

Cumhurbaşkanlarının parlamenter sistemle uyumlu olmayan bu baskınlıkları içinde çoğu kereler cumhurbaşkanı-başbakan çatışmaları da yaşanmıştır. Bu çatışmalar beraberinde sistemsel tıkanıklıklara sebep olmuştur. Mesela, Ahmet Necdet Sezer (güya tarafsız ve siyasi eğilimi yok) cumhurbaşkanlığı döneminde, hükümetlerin kararlarının birçoğunu engellemiş, yapılan atamaların birçoğu Sezer tarafından imzalanmadığı için, tabiri caizse bürokrasi vekillerden teşekkül eder hale gelmiştir. En tarafsız zannedilen bir cumhurbaşkanının bu kadar siyasî etkinliğe eriştiği bir uygulamanın parlamenter olduğu söylenemez.

Parlamenter sistemin bir diğer aksayan yönü, koalisyonlara sebep olmasıdır. Türkiye’de çoğu dönemlerde koalisyon hükümetleri görev yapmıştır. Bu sistemin uygulandığı diğer ülkelerin birçoğunda da bazı sorunlara sebep olan koalisyon uygulamaları yaşanmıştır.

Fransa’da IV. Cumhuriyet döneminde 13 yıllık zaman diliminde 27 hükümet kurulup dağıldı. III. Cumhuriyet döneminde koalisyon hükümetlerinin ortalama ömrü 9 ay, IV. Cumhuriyet döneminde 6 aydır. 1958 yılından önceki 70 yılda kurulan hükümetlerin sayısı 104’tür. İtalya’da, 1948-1992 yılları arasında (44 yılda) 50, son 69 yılda 63 farklı hükümet kuruldu. Belçika’da, 1944-1953 yılları arasında 11, 1972-1981 yılları arasında 13 kabine kuruldu. Hükümetlerin ortalama ömrü, 1945-1971 yılları arasında 28 ay, 1971-1987 yılları arasında 16 ay olarak gerçekleşti. Belçika’da, 2010 yılında yapılan seçimlerden sonra tarihinin en uzun siyasî krizi yaşandı ve hükümet tam 541 gün sonra ancak kurulabildi.

Benzer sorunlar Türkiye’de de yaşandı. 1960-1980 yılları arasında (20 yılda) 21 kere hükümet kuruldu. Türkiye’de iki partili, üç partili ve dört partili koalisyonların kurulduğu dönemler oldu. 1989-2002 yılları arasında 13 hükümet kuruldu. Bunlardan bir kısmının ömrü 8 gün (Ali Bozer Hükümeti: 31.10.1989-09.11.1989), bir kısmının ömrü 25 gün (Tansu Çiller azınlık hükümeti: 05.10.1995-30.10.1995), bir kısmının ömrü 1 ay 8 gün (Erdal İnönü DYP-SHP koalisyonu hükümeti: 16.05. 1993-25.06.1993) sürmüştür. Bu dönemde en uzun ömürlü koalisyon hükümeti Bülent Ecevit’in Başbakanlığındaki DSP-MHP-ANAP koalisyonu hükümetidir (28.05.1999-18.11.2002 tarihleri arası).

Koalisyon hükümetleri, etkin yönetimin ortaya çıkmasına mani olmuştur. Çoğu kararlar, koalisyon içi ihtilaflar sebebiyle zamanında alınamamıştır. Koalisyon içi uyumsuzluğa bir de cumhurbaşkanı eklenince, tıkanıklık bir kat daha artmıştır. Ben bu uyumsuzluğu, bir aracı birden fazla şoförün sürmesine benzetiyorum. Bu durumda, ya kaza yaşanır ya da söz konusu araç istikrarlı bir şekilde istenilen süratte kullanılamaz.

Kısa süreli hükümetlerle, uzun vadeli politikaları uygulamak imkânsız yakın derecede zordur. Üç aylık, beş aylık, bir aylık hükümetlerin uygulayabileceği bir politika olamaz. Olsa olsa zevahiri kurtaracak uygulamalar olabilir. Kısa süreli her bir koalisyon dönemi ziyandır.

Koalisyonlar döneminde, hükümet politikalarının uygulamalarında istikrarsızlık ve disiplinsizlikler de yaşanmaktadır. Çünkü, bir müddet sonra koalisyon ortağı partilere mensup bakanlarının, ya hükümetin yıkılması ihtimalinin belirdiği ya da seçimlerin yaklaştığı dönemlerde, siyasi rant hesapları ile hareket ederek yaptıkları harcamalar sebebiyle bütçe disiplini kalmamakta, bunların da değişen ölçülerde ekonomik bedelleri olmaktadır.

Niçin Başkanlık Sistemi Gerekli?

Başkanlık sisteminde, burada bahsi edilen sorunların yaşanma ihtimali yoktur. Bir kere yürütme içinde bir başbakan-başkan çatışması yaşanma ihtimali söz yoktur. Her ne kadar ittifaklar koalisyon gibi değerlendirilse de, karar mercii sadece başkan olduğu için, kararların alınmasında sorun yaşanmayacaktır.

Parlamenter sistemlerde de başkanlık sistemlerinde de yürütmenin güçlü olması, küresel ölçekli bir eğilimdir. Bu bağlamda başkanlık sistemi bu eğilimle çok daha uyumludur.

Bazen parlamenter sistem uygulamalarında bir günde alınması gereken bir kararın, koalisyon içi ihtilaflar sebebiyle, bir ay, üç ay, altı ay sonra alındığına şahit olunmuştur. Bir karar zamanında alınmadığında, bunun bir manası ve etkinliği kalmayacaktır. Başkanlık sisteminde böyle bir ihtimal yoktur. Bu da başkanlık sistemi lehine bir avantajdır.

“Parlamenter sistem heyet yönetimi, başkanlık sistemi tek adam rejimi” şeklindeki iddia da sorunludur. Burada asıl olan alınan kararların yargı tarafından etkin bir şekilde denetlenmesidir. Parlamenter sistemdeki uygulamalarda (Türkiye’deki uygulamalar hariç) başbakanın etkinliği ile başkanlık sistemindeki başkanın etkinliği arasında bir fark yoktur. Hatta parti disiplininin mevcut olduğu tek partili hükümetler döneminde, başbakanın parlamentodaki desteğe istinaden yapamayacağı hiçbir icraat yoktur. Başkanlık sisteminde özellikle bölünmüş hükümetler (Meclisteki çoğunluğun bir partiye, başkanın başka parti ait olması) döneminde, bir de parti disiplini varsa, başkan, yasamaya karşı çok daha zayıf konumda olacaktır.

Şayet başkanlık sistemi tek adam rejimi ise Amerika’daki ve demokrasinin olduğu diğer ülkelerdeki başkanlık sistemi uygulamalarının da tek adam rejimi olarak nitelenmesi gerekir. Benzer şekilde parlamenter rejimin olduğu ülkelerde her halükarda demokrasi var demek, Almanya’daki Hitler dönemi ile Türkiye’de İnönü döneminin de demokrasi olarak nitelenmesi gerekir ki; bunun gerçeklikle uyumluluğu mevcut değildir.

Burada nihai olarak şu değerlendirme yapılabilir. Hangi hükümet sistemi olursa olsun, önemli olan, sistemin işleyişinde keyfiliklerin ve baskıcı uygulamaların yaşanmaması, bu yönde bir uygulama olduğunda, bunların yargısal denetim yoluyla engellenmesidir. Yargısal denetimle, halkın siyasi denetiminin etkinliği ölçüsünde, hükümet sistemi hangisi olursa olsun, demokrasi ve hukuk devleti özelliği baskın olacaktır, aksi yöndeki uygulamalar, demokrasi ve hukuk devletinden uzaklaşmaya sebep olabilecektir.

Şimdi bana militan ve trol diyenleri, burada sözünü ettiğim fikirler zemininde tartışmaya davet ediyorum. Kendilerine güvenleri varsa, çıksınlar ortaya.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Misafir
 24 Haziran 2021 Perşembe 08:59
"geri" ve "iade" aynı cümlede, harika bir ifade, kutlarım.
 Adnan METİN
 19 Haziran 2021 Cumartesi 11:54
YÜREĞİNİZE SAĞLIK BAŞARILARINIZIN DEVAMINI DİLİYORUM ALLAH''A EMANET OLUNUZ. SELAMÜNALEYKÜM.
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
GÜNCEL SİYASET DÜNYA MEDYA MAGAZİN SPOR YAZARLAR RÖPORTAJLAR PORTRELER ANKARA KULİSİ FOTO GALERİ VİDEO GALERİ KÜLTÜR SAĞLIK EKONOMİ TEKNOLOJİ ANALİZ TEKZİP
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2024 Turktime