PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
“Gazeteciler Ligi” Diye Bir Şey, Gerçekten Var mı?
Talat Atilla
YAZARLAR
1 Temmuz 2010 Perşembe

“Gazeteciler Ligi” Diye Bir Şey, Gerçekten Var mı?

Son dönemde gazetecileri sınıflara ayıran bir yaklaşım var…Bir nevi futbol ligi gibi… 1. lig, 2. lig, 3. lig ve amatör küme… Oysa, klasmanlara ayrılmayacak tek meslek gazeteciliktir…

Unutmuyorum;

Sanırım 7-8 sene önce idi…

Kablodan yayın yapan bir televizyonun Ankara Temsilcisiydim…

Daha doğrusu temsilcilikte ilk günüm…

Önüme geleni arıyorum, “Nasılsın Gardaş, ben temsilci oldum haberin olsun.”

- Aaaa… hayırlı olsun. Nasıl oldu?

Çok ısrar ettiler, 3-4 teklif vardı ama sahibi arkadaşım, kıramadım

Küllüyen yalan!

Zar zor küçük bir televizyona temsilci olmuşum, içim içime sığmıyor, hava atacak adam arıyorum...

Hava atma kontenjanımı doldurmadan beraber çalıştığımız stajyer bir muhabir önemli bir haber ele geçirdi…

Büyük gazeteler de bu haberi kullandılar…

Ben hala işkembeden atmaya devam ediyorum, “Türkiye’yi sarsacağım yakında. Acayip haberler patlatacağım. Yakında 3-4 muhabir alacağım, büyük kanalardan da bize geçmek isteyenler var.”

Bırakın muhabir almayı, televizyonda doğru dürüst kamera bile yoktu…

Ben telefonda caka satmaya devam ederken o muhabir üst üste yaptığı özel haberlerle bana gazeteciliğin koltuktan bağımsız olduğunu öğretti…

Haber üstüne haber çaktı…

O muhabir arkadaşım farkında değildi ama beni kendime getirdi…

Koltuk, gazeteciyi sıfat sahibi yapıyor, ama iyi gazeteci yapmıyordu…

Bir de şunu öğrendim;

Gazeteci, geçmiş özel haberleriyle ayakta duramaz…

Gazetecilerin kalitesini belirleyen bir kum saati yok…

Tabiri caiz ise “En son çakan“ gündemde kalıyor…

Başka bir yaklaşımla “İyi” gazeteci oluyor…

Tarihe not düşecek kadar müthiş skandalları ortaya çıkaranlar yok mu?

Elbette var…

Ama basın tarihimize baktığımızda bu sayının parmak sayısını geçmediğini de görmeliyiz…

Unutulmayan” haber sayısına karşın, 5 stadyum dolduracak kalabalıkta kendisinde “Hayali şöhret” addeden gazetecimiz var…

Ankara tuhaf bir başkent…

Başbakan’ın uçağından inen gazetecinin dünyası değişiyor…

Yazar ya da Temsilci olanın ayaklarını yere değdirmek için, ‘gemi halatı’ ile onları yere bağlamamız gerekiyor.

Hele Genel Yayın Yönetmeni olduysa, “Şu pis dünyalılarla muhatap olmak istemiyorum” tavrında geziyorlar…

Yerleşik medya sistemimiz muhabirlere kunta-kinte rolünü layık görüyor…

Oysa, gazeteciliğin başı da, sonu da, muhabirlik…

Genel yayın Yönetmenleri, Temsilciler ve Yazarlar, gazeteciliğin köküne dinamit koyuyorlar…

Koltuklarıyla ulaştıkları haberlere bakıp,”Ahan da böyle olur gazetecilik” yanılsaması içinde yaşıyorlar…

Ve daha da ileri giderek;

Profesyonel muhabirleri bile asistan olarak kullanıyorlar…

Daha daha utanmazları da, muhabirlerin haberlerinin üzerine kendi isimlerini kazıyorlar…

Şayet bir Ergenokon varsa, işte budur…

Bu Cast sistemi basının Ergenokon’udur…

Bir nevi Psikolojik Ergenekon…

Türkiye’nin en büyük medya organlarında gazetecilik yaparak, büyük gazeteci olunmuyor…

Odunu çıkarsan ekrana, “Aaaa… Bu, o odun değil miydi?” diye zaten şöhret olursun…

Bu bir ilizyondur.

İspat edelim;

1 yıl boyunca tek özel haberine dahi rastlamadığımız büyük gazetelerin temsilcilerine, “Büyük Gazeteci” derken, bir kez daha düşünmeliyiz…

Büyük olan hangisi?

Gazetesi mi, kendisi mi?

Kendisi ise, haberleri nerede?

Gazeteci, muhabirdir…

Kendisinden yeni bir bilgi öğrenilen kişi…

Köşe yazarı da elbette bu potada olabilir…

Ama tek bir şartla;

Kendisini şöyle tanımlaması gerekir;

Ben köşesi olan bir muhabirim

 

 

 

 

 

 

 

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 sedat TÜREDİ
 23 Temmuz 2008 Çarşamba 
sözde büyük gazeteci önce gazetesinin hangi emperyalist ülkeye servis yaptığına bakacak sonra okurlarmı onu buluyor o mu okurları buluyor ona bakacak ve yorumlarına TÜRK mileti nasıl yorum yapıyor bunu bilecek tepkinin arkasından gelen şöhret satılmışlıktır kazan kazan anlayışıdır kücük gazete yazarları okur aramaz okurlar yazarı arar onlara gercek gazeteci denir diyerlerimi bir tahmin edin bakalım.
 süleyman karaca
 21 Temmuz 2008 Pazartesi 
Sayın Atilla’nın yazısının ilk paragrafından sonrası, ancak Sayın Atilla gibi mesleğin içinde bulanan ve veri tabanlarını tarama imkanı bulanların rahat kurcalayabileceği/mıncıklayabileceği jelimsi bir tortu tabakası. Onun için ben sadece ilk cümlelerine takılıp kaldım; taşradan baktığımda, Türk yazılı medyasını illa kümeler ve takımlar olarak nitelemem gerekirse; 1-Amerikan-Alman-İsrail Kümesi, 2-İngiliz-Fransız-Avrupa Kümesi, 3-Doğu Bloku Kümesi, 4-Amatör Küme… Takımların dağılımına gelince; 1-Amerikan özgürlük anlayışı, Alman faşizmi ve İsrail iş bitiriciliği konsorsiyumunda her dönem çıkarlarını hep liste başında sürdürenlerin oluşturduğu Kartel yapılanmanın mevkuteleri. 2-Demokrasi havariliğinden geçinen, isim kökenine dayalı mirasın üzerinden yönetimden geçinen takımlar ki, resmi kurum ve kuruluş reklamlarının sayfa/santimetre bazında dağılımı ile bunları tanıyabiliyoruz. 3-Hala 100 yüz öncesinin başlarına çakılıp kalmış, at gözlüklü ideologların sürdürme uğraşı verdiği, derin dip dalgaların sağladığı derin kaynaklardan beslenen Kelaynak kuş barınağına dönmüş yapı içinde insanlığın 21. yüzyıla girdiğinin farkında olmayan aymazlar takımı. 4-Düştükleri ıssız adada kendilerini arayanlara işaret vermek için üstünü başını paralayıp yakan uçak yolcuları gibi, Türkiye Cumhuriyeti’nde “biz de varız ve biz de vatandaşız” söylemini fark ettirmek için kendini paralayan garibanların oluşturduğu Amatörler, bizim mahallenin çocukları. Bence işte Türk yazılı medyasının dağılımı.. Sayın Atilla, bu dağılıma ne der doğrusu merak ediyorum. Neden mi merak ediyorum, açıklayayım; yaptığım fikstürün tescili halinde ben de hava atacağım da!..
 Özgür Bektaş
 21 Temmuz 2008 Pazartesi 
Yalnız para kazanıp adam gibi yaşayabilenler hep üst düzey o yüzden gazetecilik haber faşan yalan önemli olan makam ve kazanılan para...
 Tuna Çoşar
 21 Temmuz 2008 Pazartesi 
Benim de sorularım var ama bir adet sormak faydalıdır.... İceri alınmadan önce Atatürk ü sevdigim icin diyen Sn. Aygün, cıktıktan sonra neden bir kere bile Atatürk lafı etmemistir???? :)))))
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
GÜNCEL SİYASET DÜNYA MEDYA MAGAZİN SPOR YAZARLAR RÖPORTAJLAR PORTRELER ANKARA KULİSİ FOTO GALERİ VİDEO GALERİ KÜLTÜR SAĞLIK EKONOMİ TEKNOLOJİ ANALİZ TEKZİP
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2024 Turktime