PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
İZMİR DEPREMİ VE HÜKÜMETE BİR ÖNERİ
Adnan Küçük
YAZARLAR
31 Ekim 2020 Cumartesi

İZMİR DEPREMİ VE HÜKÜMETE BİR ÖNERİ

30 Ekim 2020 günü İzmir’in Seferhisar ilçesi açıklarında Saat 14:51’de 6.6 şiddetinde bir deprem yaşandı. Deprem İzmir dışında ayrıca Aydın, Muğla, Manisa, Denizli, Çanakkale, Bursa, İstanbul, Uşak, Kütahya, Yalova, Tekirdağ ve Edirne’de de hissedildi.  

Depremde çok sayıda bina hasar gördü, bazı binalar yıkıldı. Maalesef çok sayıda vatandaşımız vefat etti ya da yaralandı. 

Deprem bölgesinde yıkılan binaların bulunduğu zeminin esasen yapılaşmaya müsait olmadığı belirtiliyor. İzmir’de yaşayan çok sayıda kişiyi aradım. Hepsi ağız birliği etmişçesine aynı şeyleri söylüyorlar. Bu söylenenler doğru ise çok acı bir durumla karşı karşıyayız demektir. Böylesi yerlere bina yapılmasına kimler, nasıl izin verilmişler acaba? Sorusunun cevabının mutlaka verilmesi gerekiyor. 

Rabbim vefat edenlere rahmet eylesin, mekanları cennet olsun, kederli ailelerine ve diğer yakınlarına sabırlar versin, yaralılara da acil şifalar versin. 

Ülkemiz deprem bölgesidir. Ülkemiz baştan başa fay hatları ile çevrili. Yıllar yılı sürekli depremlerle karşılaşıyoruz. Her depremde, sürekli üzülüyoruz. Bir defa olsun içimizi rahatlatacak şekilde, “oh be 8 şiddetinde deprem oldu ama hiçbir binamız hasar görmedi, vatandaşlarımız zarar görmedi” diyemedik. 

Elbette ki depremler tabii afetlerdir. İnsan oğlunun alacakları önlemlerle depremlere mâni olabilmeleri mümkün değildir.  

Ama insanoğlu depremin yıkıcılığına karşı kısmen de olsa bazı önlemler alabilir. Bunların başında, binaların depreme dayanıklı olması, deprem sigortasının yaptırılması, depremlere karşı vatandaşlara eğitim verilmesi vs. geliyor. 

Bunlardan deprem eğitimi ve deprem sigortası önemlidir. Ama asıl önemli olan, yapıların depreme karşı dayanıklı olmasıdır. Binalar depreme dayanıklı olmadıktan sonra, sigorta yaptırmanın belki deprem sonrasında bazı telafi edici sonuçları olacaktır. Ama bu koruyuculuk sağ kalanlar içindir.  

Bir bina yıkılıyor, içerisinde insanlar ölüyorsa, deprem sigortasının koruyuculuğu sıfırdır. Herhalde sigorta şirketlerinin, sigorta tazminatını ölenlerin peşinden ahirete gönderecek halleri yoktur. 

Deprem eğitimi de sağ kalan binalarda korunabilmek için önemlidir. Bir bina yerle bir oluyorsa, hangi deprem eğitim alınırsa alınsın, insanlar için herhangi bir koruyuculuğu olmayacaktır.  

O zaman, depreme karşı alınabilecek en önemli ve koruyucu önlem, binaların depreme karşı dayanıklı olmasıdır. Bugün başta Japonya olmak üzere birçok ülkede 9 şiddetinde bir depremde bile insanlar zarar görmüyorlar.  

2011 yılında Japonya’da meydana gelen 9 şiddetindeki depremde esasen binalar depremden zarar görmediler. Deprem sebebiyle meydana gelen tsunamiden dolayı büyük hasarlar yaşandı.  

Artık ülkemizde de depremler sebebiyle acıların yaşanmaması için, iki şeye ihtiyaç vardır.  

Birincisi, yeni binaların mutlaka en az 9 şiddetinde depreme dayanıklı yapılmaları gerekiyor. 

İkincisi, mutlaka ağır yaptırımların öngörülmesi gerekiyor. 

Türkiye’de yıllar yılı çok sayıda depremler yaşandığı, binlerce insanlar öldüğü, yüzbinlerce insan yaralandığı halde, maalesef hala binaların depreme karşı dayanaklılığı konusunda sorunlar yaşanıyor. Her depremde, müteahhitlerin birçoğu maalesef ortalıktan kayboluyorlar. Çoğu sorunlu binalarla alakalı işlemler belki usulen yapılıyor. Ama, bu işlemlerin, sorumlular açısından pek fazla etkinliğinin olmadığı görülüyor. 

Burada kast ettiğim bütün müteahhitler değil, sadece işini çürük yapan müteahhitlerdir.  

Şimdi İzmir depreminde de müteahhitlere yönelik çok sayıda sözler söylenecektir. “Efendim, şu müteahhit malzemeden çalmasa idi bu sonuçlar olmazdı, kalitesiz yapı yaptığı için bu işler başımıza geldi” şeklinde bir sürü yakarışlara yine şahit olunacaktır.  

Artık istirham ediyorum, yakarışlar zamanının çoktan geçmiş olması lazım. Her deprem sonrasında ağlamalar, sızlamalar bir müddet sürüyor. Müteahhitlere yönelik yüzlerce, binlerce olumsuz laflar, lanetlemeler ediliyor. Sonra her şey unutuluyor, müteahhitler yine bildikleri gibi çürük çarık yapıları yapmaya devam ediyorlar.  

Vicdanının sesini dile getiren bir insan olarak şunu söylemek istiyorum. Bilerek ve isteyerek çürük yapılar yapan, bir kuruşu çalmak için onlarca insanın hayatlarını feda edebilecek kadar gözleri dönmüş bu kişiler, kendilerine İNSAN demeyi ne kadar hak ediyorlar acaba? Hiç kusura bakmasınlar, bu tipler, hangi hayvana benzetilecek olsa o hayvan rahatsız olacaktır. 

Tabii olarak burada sorumlu olarak sadece müteahhitleri görmemek lazımdır. Müteahhitler, sorumluların en başında gelenidir. Ama onlar bu konuda yalnız değiller.  

Müteahhit bir binayı yapar. Yaptıktan sonra, oturulabilmesi için, iskân ruhsatı alınması lazım. Kısaca “yapı kullanma izni” manasına gelen iskân ruhsatı, bir yapının, ruhsata ve eklerine uygun olarak yapıldığını gösterir.  

Bir soru, acaba İzmir depreminde yıkılan yapıların iskânları mevcut mu?  

İkinci soru, şayet iskân ruhsatı verilmişse, acaba bunları kimler vermiştir?  

Bütün bunlar tespit edilmeli. Sorumlular üzerine mutlaka etkili bir şekilde gidilmelidir. 

Yasama organına bazı önerilerim olacaktır; bunlar şu şekilde sıralanabilir. 

1- Tez elden bir kanuni düzenleme yapılmalı. Bu kanuni düzenleme ile 9’dan daha düşük şiddette meydana gelen depremlerde yıkılan bütün binaları yapan müteahhitler ile bunlara ruhsat veren belediye başkanları ve teknik personel hakkında derhal adli takibat başlatılmalı. Mesele tamamen teknik bilgilerle tespit edileceği için, en geç bir ay içinde cezaî yaptırımlar uygulanmalı ve en az 20-25 yıl hapis cezası düzenlenmelidir. 

2- Yeni yapılar hakkında başta otopark ve depreme dayanıklılık gibi iskân ruhsatının verilmesine esas olabilecek gereklilikler eksiksiz giderilmedikçe, bu binalara kesinlikle su, elektrik, doğalgaz, telefon, internet vb. hiçbir hizmet verilmemeli. Bütün bunlara rağmen ilkel şartlarda sobayla vs. yaşamaya teşebbüs edenlere de anında müdahale edilmelidir.  

Belki bazı müteahhitler, bir kuruşu çalmak için binlerce kişinin hayatını tehlikeye atmaktan zerre kadar çekinmeyecek kadar vicdansız olabilirler. Bazı belediye başkanları ve teknik personel de, bu vicdansızlığı tamamlayıcı yönde işler yaparak iskân ruhsatı verebiliyor olabilirler. Ama devletimizin, bu canavarlaşmış habis ruhlu yaratıklara karşı, masum insanları koruyucu yöndeki en etkili önlemleri alması gerekiyor.  

Burada sadece adli soruşturmayı açıp, sonra da “gaydırıguppaktan” yaptırımlarla meseleyi geçiştirmek, bu işi ciddiye almamak demektir. 

3- Binaların yapımında ihlali tespit edilenlerin, mevcut müteahhitlik ruhsatları mutlaka iptal edilmeli ve bunlara ömür boyu müteahhitlik yapma yetkisi verilmemelidir.  

4- Depremden hasar gören binaları yapan müteahhitler hakkında, bu binaların sahiplerine ödenmek üzere çok ağır tazminatlara hükmedilmelidir. Yıkılan bina sahipleri için yeni bir bina yaptırılmalı ve bu binaların parası da mutlaka bu müteahhitlerden tahsil edilmelidir. Yani suçlu olan müteahhitler, hem derhal cezaevine girerek 20-25 yıl yatmalı, hem de yeni binanın masraflarını üstlenmelidir. Bu şekilde canı yanmayan vicdanı tefessüh etmiş müteahhitleri başka türlü yola getirebilmek pek mümkün görünmüyor.  

5- Benzer uygulamalar mutlaka kamu binaları için de söz konusu olmalıdır. Burada, önemli olan binaların hasar görmesi neticesinde vatandaşların zarar görüp görmemesi değil, bu binaların dayanıklı olmaması sebebiyle zarar görmesidir.  

Bütün bu öneriler, insan hakları temelli hukuk devletinin, ciddi devlet olmanın en temel gereğidir. Artık ağlama sızlama faslını çoktan geçmiş olmamız lazım. Üç beş gün ağlayıp sızladıktan sonra her şeyi unutup yeni bir depremin yaşanmasını bekleme sürecine girmek, ihmallerin en büyüğüdür. 

Devlet, acaba bu yaptırımları uygularsam bazı vatandaşları gocundurur muyum hesabı yapamaz. Bu hesabı yaptığı anda, hukuk devleti temelli ciddi devlet olma vasfını kaybeder, usulsüz müteahhitleri koruyan bir yapıya dönüşür. Bu millet, bu tür uygulamaları hak etmiyor. 

Elbette ki bu önlemler bazı çevrelerden çok büyük tepkiler alabilecektir. En fazla da müteahhitler ve bazı belediye başkanları buna karşı çıkabileceklerdir. Hatta, evlerini bizzat kendileri yaptıran bazı vatandaşların da şiddetli tepkilerini çekebilir. Ama ne olursa olsun, bu tepkilerin hiçbirisi, insani, ahlaki ve vicdani olmayacaktır. Bu sebeple, devletimizin bu tepkilerin hiçbirisine itibar etmemesi gerekiyor. 

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Raziye Ünal
 5 Kasım 2020 Perşembe 09:13
Teşekkür ederim Kıymetli kardeşim düşüncelerinize katılıyorum müteahhitlerin yaptığı binalara izin verenlerin bundan sonra daha iyi düşünmesi ve hukuk önünde sorguya çekilmesi çok önemli teşekkürler selam ve saygılarımla
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
GÜNCEL SİYASET DÜNYA MEDYA MAGAZİN SPOR YAZARLAR RÖPORTAJLAR PORTRELER ANKARA KULİSİ FOTO GALERİ VİDEO GALERİ KÜLTÜR SAĞLIK EKONOMİ TEKNOLOJİ ANALİZ TEKZİP
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2024 Turktime