Şerefli Türk Ordusu Arazime El Koydu Şimdi Orada Rakı İçiyorlar... Böyle Adalet Olur mu? AİHM'E GİTTİM!

Vatan yazarı Can Ataklı Turktime Genel Merkezi’nde Turktime Yönetim Kurulu Başkanı Talat Atilla ve Genel Yayın Yönetmeni Ersin Tokgöz’e yaptığı bomba açıklamalar devam ediyor...
ABONE OL
Abone Ol
Şerefli Türk Ordusu Arazime El Koydu   Şimdi Orada Rakı İçiyorlar... Böyle Adalet Olur mu? AİHM'E GİTTİM!
Haberler / Medya
21 Eylül 2010 Salı 05:06
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş

İşte Can Ataklı’nın Turktime’a yaptığı çok özel açıklamaların ikinci bölümü…

 

Özellikle son dönemde gazetecilik ya da yazarlık çok kişiselleşti gibi değil mi?

Bakın… Geçmişte bana çok önemli bir gazeteci ele geçirdiği belgeyi verdi. Baktım, yırttım attım. Dedim ben bununla bir şey yapmam. Sonradan öğrendim ki aynısını İsmet İnönü yapmış. Adnan Menderes’in resmini getirmişler bak sevgilisi diye İsmet İnönü almış fotoğrafı yırtmış, demiş bunu ne sen getirdin, ne ben gördüm. Biz siyasi bir tartışmayı bu şekilde yapamayız. Telefon dinleme getirdiler. Hürriyet’in telefonu dinlenmiş, satmak istediler. Dinç Bilgin de şaşırdı, ne diyorsun sen dedim. Dinç bey bunu yapmamalıyız… Bir;  çok ahlak dışı. İkincisi eğer biz bu yolu açarsak onu dinleyen beni de dinleyip satar. Bu tür şeyler de varken oturup karakter tahlilleri yapmaları benim çok ağırıma gidiyor. Çünkü ben bu mesleği böyle yapmıyorum ki. Hata olabilir, beğenmediğin fikir de olabilir ama konu kişiselleştiriliyor. İşte program da bu yüzden bitti.  Hemen oradan bunu kazandın, buradan bunu diye bir kıstas oluşturuluyor. Ben Uğur Dündar’ın 20 milyon doları olsa hiç aklıma bile getirmem kötü bir şey. Eğer bu meslekteki başarıları ile kazanmış ise helal olsun. Ya da onları kazanıp iyi değerlendirdiyse yine aynı. Biz bazı şeyleri yanlış değerlendiriyoruz. Her zenginlik hırsızlık değildir.

 

 

ŞEREFLİ TÜRK ORDUSU ARAZİMİ İŞGAL ETTİ, ŞİMDİ ORADA RAKI İÇİYORlAR!

 

Gazetecilikten kazanılacak para bellidir deniyor ve bir gazeteci zenginse mutlaka başka bir şey vardır mantığı yürütülüyor…

Her zenginlik hırsızlık değildir. Size çok basit bir örnek vereyim kendi ailemden. Bundan 35-40 sene önce benim karımın ailesi o zaman varlıklı. Ankara’da bugün Pembe Köşk’ün hemen yanındaki arazi bunların. Şu anda milyon dolarlık evler var. Onları satıp İstanbul’a yerleşmeye karar veriyorlar ve bu arada da bir yatırım yapalım diyorlar. 2 yerden  arazi alıyorlar. Birisi Foça’da bir koy sekiz dönüm, arkasında 22 dönüm zeytinlik… Bir de Çeşme’nin hemen hemen en güzel koyu. Ciddi para, ciddi bir yatırımdı. Aradan zaman  zaman geçiyor Foça’daki araziye şerefli Türk ordusu el koyuyor, konu şu anda AİHM’de, Çeşme’deki alan da SİT alanı ilan ediliyor çivi çakılmıyor. Şimdi bir paran var yasal, arazini satıp gelip bunu almışsın. Bodrum Türkbükü’nde 8 dönüm ya da o günün parasıyla 28 dönüm arazi satın almış olsam ben bugün rant trilyoneriydim, villalarımın parasını işletiyordum. Foça’da şu anda jandarmaların karıları ve çocukları denize giriyorlar, çay içiyorlar, kola içiyorlar akşam da kocaları rakı içiyor. Böyle bir adalet var mı? Çeşme’de de SİT alanı her taraf ev dolu, o bölgeye çivi bile çakılmıyor. Gündelikçiler geliyor kamp kuruyorlar. Arazi senin ama elde hiç bir şey yok. Yani burada demek istediğim şu; zenginlikler her zaman çalma çırpmayla olmaz. Bazı arkadaşlarımı çalışmış, para kazanmış, bunu bir işe yatırmış parasını değerlendirmiş. Bunun içinde hırsızlık falan yok gayet doğal. Ama insaf, bir yanda sıfır mal varlığı ve parası olan bir adam, diğer yanda yalılar bankada milyon dolarları olan bir adam sonra çıkıp sen; sen patronlar böyle şöyle yapıyordun diyor. Bunlar çok çirkin.

Ha bir de şu var can Ataklı’nın bir tane  böyle yazısı yokken hakkında böyle bir dünya yazı yazılması da medyanın ayıbıdır. Beni şahsen tanıyan benimle çalışan bir tek kişi  bile aleyhime yazı yazmadı. Hep beni tanımayanlar yazdı.

 

 

Birileri sizi mutaassıp görüyor, diğerleri solcu liberal gibi görüyor. Can Ataklı  kendini nasıl tanımlıyor?

 

Can Ataklı  kendini solcu olarak tanımlamaz, konumlanırsam daha sol tarafta yer alırım tam merkezde değilim. İkincisi benim temel felsefem 1923 Cumhuriyeti ile beraber Atatürk’ün  getirdiği devrimlere bağlı bir insanım. Bağlı olmak statükoculuk ya da geçmişte kalmışlık anlamına gelmiyor çünkü devrimleri sürekli yenilenen, çağın getirdikleri ile beraber daha da yenilenen motor olarak görüyorum. Benim için  çağdaşlık tanımı 30’larda kalan tanım değil bugünün gerektirdiği şeyler. Yani ben laikliği, halkçılığı, özgürlükçülüğü yeni fikirlere itici olarak görüyorum. Atatürk böyle dedi o zaman bunu yapacağız gibi değil hayır  O güne göre söylemiş, o günü gözümün önüne getirip, o gün neyi planlıyordu, neyi hayal ediyordu diye düşünüp bugün onu uygulamaya çalışırım. Kendimi ulusalcı olarak görmüyorum, ya da milliyetçi olarak görmüyorum ama milli değerlere ve manevi değerlere saygı duyulması  gerektiğine de inanıyorum. Bunların asla küçük görülmemesi, ihmal edilmememsinden yanayım.

 

Gazetecilik bitti deniyor son dönemde. Gazetecilik bitti ise biz ne yapıyoruz, neler yazıyoruz bunun bir anlamı var mı?

Şimdi gazetecilik bitti mecazi bir şey. Gazetecilik  biter mi, bitmez. İnsanlar yaşadıkça haber de olacak. Orada ironik bir şey var, tabiî ki bitmedi. Ama kurumsal baskılar olduğu kesin, kurumsal baskı olduğu için durumdan basiret çıkaranlar olduğu kesin. Bizim gazetede benimle ilgili olmadı ama bunu hissetmemek mümkün değil. Bir endişenin olduğu açık. Onun için belki biraz daha dikkatli olunması gerektiğini hissediyoruz. Ama şu ana kadar bana sakın bunu yazma, ya da bu yazını çıkardıkla karşılaşmadım. Ama olmadı mı oldu başka arkadaşların başına geldi.

 

Mine Kırıkkanat olayı bu tarz bir şey miydi?

Yazısı konmadı ve konmadığı için de bir dizi olay yaşandı. Ama ben bu yazını çıkardık, bunu koymuyoruz gibi bir şeyle karşılaşmadım. Belki bir ya da iki defa Zafer Mutlu ile konuşurken  biraz daha frenli ol şeklinde bir konuşma olmuştur.  Kanıtlanamayacak veya zihniyete göre değişecek bazı  konulara da girmenin alemi yok.  Ha bu mücadele daha  sürer. Burada olur başka yerde olur  tarih boyunca inanan insanların mücadelesi sürmüştür. Ben de öyle bir konumda görüyorum kendimi. İnandığım bazı değerler uğruna bugüne dek hep çaba harcamış, gayret göstermiş bir adam olarak  görüyorum kendimi. Bu da elverdiği sürece devam eder ama hiçbirimiz kahraman değiliz.

 

 

İŞSİZ KALINCA HER ŞEYİMİ KAYBETTİM, HALA BORÇ KAPATIYORUM

 

Hükümete muhalif biri isimsiniz ama Melih Gökçek’in kanalı Beyaz TV’de program yapıyorsunuz. Bu, sizin fikirlerinizde bir değişiklik yarattı mı?

Hayır. Melih Gökçek’te AKP’de gördüğüm birçok şeyi görüyorum ve eleştiriyorum. Ama sonuçta 1994’ten beri de Ankara halkı değişik partilerden de olsa hep Melih Gökçek’i seçti. Bu noktada bir şey diyemem vay nasıl seçersin diye. Adam seçilmiş. Ama kent anlayışına aykırı pek çok uygulamasını görüyorum. Bunları belki Ankaralı bir gazeteci olsam daha çok yazarım. Ankara’ya gidip geldiğimde oluyor bazen ama sonuçta diyorum ki gerek yok. Bu televizyon programı için geldiğimde Melih Gökçek beni Ankara’da gezdirdi, ben de bir yazı yazdım. Bana göre çok ciddi bir eleştiri yazısıydı ama pek çok kişi yanlış gördü. Çünkü bizde hep bu adam sahtekâr kardeşim dediğinde eleştiri olduğunu düşünüyor. Hâlbuki ben o yazının içinde trafik akışının şehir dışında rahat ama şehrin içine girdikçe İstanbul’u aratmadığını  yazıyorum bunu eleştiri olarak almıyor. Ama yazsam ki  Melih Gökçek hiçbir şey anlamıyor, kendi çıkarı için kavşaklar açtı desem hah bu eleştiri diyorlar.

 

Bir dönem işsizdiniz ama son dönemlerde yine çok popülersiniz. İşsiz bir Can Ataklı ile yeniden eski popülerliğine dönen Can Ataklı arasında nasıl bir fark var? Ya da fark var mı?

Maddi fark var sadece. Çünkü popülerliğini, gücünü kaybeden Can Ataklı maddi olarak da her şeyini kaybetti. Hala açık kapatmaya çalışıyorum. Bütün elimde avucumda olan her şey gitti. Beyaz TV’den 2 aydır var maaş değil ama çıkma parası. Haberturk’te vardı bir miktar ama o da 2 ay. Üçüncü ayını göremedi biliyorsunuz. Ben bugüne kadar hiç transfer almadım, bir yerden bir yere geçemedim, prim almadım.  Bun rağmen bütün birikimimi kaybettiğim gibi üste borcum var. Ama ne fikirlerim de ne yaşam biçimimde, ben kuyruğu hep dik tutarım, çok fark yok. Yine işsiz kalsam yine dimdik dururum, nasıl dururum bilmiyorum ama dururum hiç yoktan karakter olarak.

 

 

 

ERGENEKON TUTUKLULARINDAN HİÇBİRİNİ TANIMIYORUM!

 

Özel hayatınızda nasılsınız? Agresiflik yine var mı?

Aynıyım. Aynı olduğum nereden belli mesela… Ergenekon davaları olduğunda mutlaka bana da bakmışlardır, çünkü potansiyel vardı. Telefon konuşmaları falan ama ben burada nasıl konuşuyorsam telefonda da öyle konuşuyorum ha telefonda ne fark var iki de küfür ekliyorum üzerine. Ergenekon nedeniyle içeride olanlardan hiç tanıdığım yok mesela belki bir iki defa karşılaştığım, görüştüğüm, soruşturduğum olabilir ama bağım olan yok. Eşleştiriyorlar bakıyorlar, onla yok, bunla yok, peki neyine güvenip konuşuyorsun sen? Aklıma fikrime güvenip konuşuyorum. Ha aklına fikrine güvenmek bunun doğru olduğu anlamına gelmiyor ama ben ona inanıyorum, çarpıtmadan, abartmadan, çıkarım uğruna kullanmadan söylüyorum. Belki en temel özelliğim bu bir şey den de korkmuyorum. Korkarak da yaşayamam ki çünkü benim suç teşkil edebilecek hiçbir eylemim ya da faaliyetim yok.

 

Hayatınız boyunca hiç ödün verdiğiniz bir şey  bir dönem olmadı mı?

Olmuştur tabii. Belki şu anda bile veriyorum, bilmiyorum ki. Bazen bilerek verirsin, bazen bilmeyerek. Vermişimdir mutlaka ama öyle spesifik bir şey hatırlamıyorum. Günlük akış içerisinde, yazarken, çizerken, konuşurken taviz verdiğin mutlaka olur. Ama sonradan aklıma takılacak bir şey yok. Onun için çok rahat işte Ahmet Tezcan’la olan programda da bak kameraya bakarak söylüyorum; benim geçmişimle ilgili beni yaralayacak, küçük düşürecek, utandıracak bir tane bir şey bul ben mesleği bırakırım dedim. Ha bende hata bulursun bak bunu yazmıştın ne oldu, aynı şimdi olduğu gibi “ ne oldu dümbük morardın mı” gibi. Ama ben yarışmıyorum, skorlaşmıyorum. Duygu ve düşüncelerimi, bakış açımı yazıyorum.  Yanılmışsam onu da ertesi gün yazıyorum; bakın ben burada yanılmışım diye.

 

Ahmet Tezcan ile Habertürk’te yaptığınız program gerçekten de o tartışma yüzünden mi bitti?

Evet. Kanalın muhalefet kaygısı olabilir mi diye düşünüyorum bazen. Hani tek başıma çıksam yarım saat burada konuştuğum gibi, lafım kesilmeden  konuşurum, o da der ki abi keselim. Ama  ben tek başıma değilim ki. Karşımda da iktidara çok yakın bir isim var sonuçta ama çirkin oldu, gerçekten çok çirkin oldu. Çok kişiselleştirildi ama ben yapmadım. Bütün programları sonra kasetten izledim çünkü bir iki yerde tahrik etmiş olabilirim ama olayın çıkışı bende değildi. Ben zaten hiçbir programda kişiselleştirmem. Mesela tarayın benim hiçbir kişi hakkında kötü bir yazım yoktur, eleştirim vardır ama kötü yazım yoktur.

 

 

 

BENİMLE İLGİLİ EN AĞIR YAZIYI REHA MUHTAR YAZDI...

 

Ama sizinle ilgili sık sık kötü yazılar çıkıyor…

Evet, maalesef. İnternette veya gazetelerde hiç tanımadığım ve beni de hiç tanımayan insanlar benim hakkımda yazı yazıyorlar; Can Ataklı diyince aklıma hep patronların haklarını savunan biri gelir demiş biri. 28 Şubat var. Bırak medya patronlarını, bütün büyük patronlar kızdığı için ben medyadan atılmışım. Bu benim yüzüme söylendi. Şimdi böyle bir adama çıkıp patronların kıçını yalayarak buraya geldin denir mi? Bir yazı var mesela şöyle başlıyor “Can Ataklı diye bir yazar var, yazılarını falan hiç okumam, bir arkadaşım benimle ilgili bir şey yazdığını söyledi ( ki onunla ilgili değil öyle hissetmiş)Yazıyı okumaya başladım üçüncü satırda ne mal olduğunu anladım ve bıraktım” deyip arkasından benim geçmişimde patronları kayırdığımı falan yazmış. Hiç tanımıyorum adamı, hiç tanımıyorum. Sonra şu kendini  komik sanan  yazar yazdı, Yeni Şafak’ın Selahattin Duman’ıyım diye ortalıkta dolaşan. (Salih Tuna’yı kastediyor… TT)  İşte Can Ataklı deyince ne gelir akla, her satırı hezeyan bir adamdır. Bir kere bile karşılaşmadık. Nereden biliyorsun abi benim nasıl birisi olduğumu, neye dayanarak böyle bir yazı yazıyorsun? Ve ben bunların hiç birine cevap yazmıyorum. Kavgaya girmiyorum. Reha Muhtar benimle ilgili yazılabilecek en kötü yazıyı yazdı, kendi gazetemde ve izin verdiler o yazıya. Ben cevaben herhalde o da ders kitaplarına girecek bir cevaptı, vermem, aynı seviyeye inmem. Benim yapımda yok çünkü ben gazeteciyim. Analiz yaparım, tahlil yaparım kavgaya girmem. Reha Muhtar’la bir tanışıklığım da yok ama o ne yazıydı öyle? İşte Cem Uzan’ı batıran falan. Bu arkadaşlar Uzan’lardan aldıkları paralarla yalılarda oturuyorlar, benim bir kuruşum yok. İnsan utanır ya. Peki, ikisini yan yana koysak ben sana neler diyebilirim? Ama demem. Fatih Altaylı köpek diye yazı yazdı, Vatan’ın köpeği dedi. Cevaben sadece dedim ki; hiç girilmemesi gereken bir düzey, ben cevap bile veremiyorum sadece cevabım yazık. İşte bu kadar.

 

 

 

 

 

AHMET TEZCAN’LA GÖRÜŞMÜYORUZ!

 

Ahmet Tezcan’ın kendi sitesinde sizin ayrılmanızla ilgili bir haber yaptığını söylediniz.  O haber olayı olduğu gibi mi aktarıyordu?

Hayır… Onu okuyan Can Ataklı’nın agresif tutumu ve hakarete varan konuşmaları yüzünden diye başlayan bir cümleydi tam da hatırlamıyorum. Onun sitesinde çıkan haber onun bakışıydı. Yani haberi ben yazsam, ilk ben servis etsem ben de desem ki Ahmet Tezcan’ın her cümleyi kişiselleştirmesi ve bir tür kimlik kavgası yapması desem o zaman onu copy-paste  edip koyacaklar. Orada bir özen yok ben onu belirtmek istiyorum. Copy –paste yapan onlarca site arasında sadece tek bir sitede o cümle yok: Turktime. Açın bakın.

 

Şu an görüşüyor musunuz Ahmet Tezcan’la?

Yok. Ben zaten görüşmezdim ki Ahmet Tezcan’la. Onunla biz seneler önce Kanal 6’da daha sonra Kanal 7’de  4. Kuvvet Medya programını yaptığımda konuk olmuştum. O zaman bir iki görüştük. Bir de ben onunla hiç tanışmadan onun Güneş’teki yazılarını çok severdim çünkü düzgün bir dili vardı.

 

Küstünüz mü yani şimdi?

Hayır küslük falan değil eskiye döndük işte. Zaten görüşmüyorduk. Ama karşılaşırsak çok sempatik olmayacağını düşünüyorum. Ha bir şey demem çünkü o gün çıkarken  programdan dedim ki “sende gerçekten vicdan da, gurur da, haysiyet de yok. Bunu bu hale getirmenin kimlik kavgası yapmanın ne alemi var? Ben şöyleydim, ben böyleydim, bana Uzan ne paralar verdi gitmedim, ben sizin gibi teklifi kabul etmedim.” Böyle bir laf olabilir mi? Sadece bana değil sen burada birçok kişiye bu suçlamayı yapıyorsun.

 

KISA… KISA…

 

 

 

ABDULLAH GÜL?

Rahatsız oluyorum…

 

TAYYİP ERDOĞAN?

Başbakan olarak görmek istemiyorum.

 

DEVLET BAHÇELİ?

Herhalde artık gitmeli.

 

MELİH GÖKÇEK?

Bir çok yanlışı olan belediye başkanı.

 

AK PARTİ?

AKP.

 

CHP?

Bir türlü kimliğini bulamayan parti.

 

MHP?

Artık çok eskidi.

 

BDP?

Kürt milliyetçiliği.

 

TÜRBAN?

Sembol.

 

AYDIN DOĞAN?

Patronum.

 

ENİS BERBEROĞLU?

Uzun zamandır görmediğim bir arkadaşım.

 

MEHMET BARLAS?

Çok sevdiğim, saygı duyduğum ama şimdi hayretler içerisinde  izlediğim bir yazar.

 

FEHMİ KORU?

Gereğinden fazla ismi büyüyen biri.

 

AHMET ALTAN?

En büyük belamız.

 

ERGENEKON?

Hikaye.

 

 

RÖPORTAJ: TALAT ATİLLA/ERSİN TOKGÖZ-TURKTIME

 

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM:

 

 

 

  Haberin Videosu

YORUM EKLE

Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır

YORUMLAR

 Misafir
 17 Ocak 2012 Salı 12:26
can atakli seninde parmagin var herhalde su ergenekon denilen orgutle her defasinda avukatlari gibi savunuyorsun dikat et sira sanada gelebilir gerci icimden insalah demek geliyor baybay.
 Misafir
 8 Haziran 2011 Çarşamba 15:30
sen ne cok bilmis birisin boyle herseyin dogrusunu sen bilirsin karsindakine hic saygin yok askere yag yaparak gazeteci olunmaz konusurken salyalarin akiyor ilkevela kendine bak askerin gazetecisi.
 Misafir
 30 Aralık 2010 Perşembe 20:55
valla bugüne kadar herkes fütüorsuzca iktidarı kullansalrdıda o krizleri yaşamasaydık.bu tür yazarlar kendilerini yazar sanıyorlar.iki kelimeyi bir araya getirmek,ona buna çamur atmak,tepeden bakmakkargadan başka(laiklik-kamalizm)kuş tanımamak ne zamndan beri yazarlık oldu.askere gelince onun arsasına el koymuşmuş. 85 senedir ülkenin demokrasisine el koymuş.onu niye söylemiyor?postal yalamakla yazarlık devri bitti artık.
 Misafir
 12 Kasım 2010 Cuma 21:13
Can ataklı beyaz tvdeki dinamit programında pek de böyle konuşmuyor. latif şimşekin karşısında szüt dökmüş kuzu gibi duruyor, rasime bağırıp çağırıyor gerçi ama o da danışıklı döğüş gibi. neyse hadi daha fazla üstüne gitmeyeyim can ağabeyimin.
 Misafir
 22 Eylül 2010 Çarşamba 18:49
Araziye el koyan TSK için "Şerefli Türk Ordusu..." diye konuştuğunda İÇTENLİKLE mi söylüyor? yoksa kinayle mi???
 Misafir
 22 Eylül 2010 Çarşamba 16:40
Yeni bir Yiğit Bulut vakıası yaşayacağız gibi...Ulusol soldan keskin bir virajla dönmenin Yiğit Bulut gibi zamanlamasını iyi ayarlamamış mı ne?
 Misafir
 22 Eylül 2010 Çarşamba 11:02
Devletin arazini çevirip mülk edinen,sonra milyon dolarlarını şişine şişine yiyenlerden olamadığına hayıflanan, karısının ailesinin malını sahiplenemediğinden yoksul düşen adam sen ne ürettin acaba ? Ergenekon tutuklularını tanımayan bu ülke vatandaşı var mı ? Bu adama boşuna zaman ve yer ayırmışsınız ben daha fazla zaman ayıramayacağım.Okumayı da yazmayıda kesiyorum.
 Misafir
 22 Eylül 2010 Çarşamba 02:20
Can Ataklı=Rahatsız oluyorum,gazeteci olarak görmek istemiorum,sanırım artık gitmelisin,bir çok yalnışı olan gazeteci...artık bu işleri bırak birader kaybolda kafamızı dinleyelim
 Misafir
 21 Eylül 2010 Salı 20:57
bu şerefli can ataklı sende bu taraf,amı döndün senin söz konusu araziler ne tarafda idi
 Misafir
 21 Eylül 2010 Salı 20:26
orduevleri.yazlık kamplar.astsubay evleri kapatın hepsini kardeşim..devletarazileri satsın ..devletmemuru olarak ayrıcalık olmaz bunlara..tatıle parası varsagitsşn yoksa pıjama terlik takılsın

DİĞER RÖPORTAJLAR

Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
GÜNCEL SİYASET DÜNYA MEDYA MAGAZİN SPOR YAZARLAR RÖPORTAJLAR PORTRELER ANKARA KULİSİ FOTO GALERİ VİDEO GALERİ KÜLTÜR SAĞLIK EKONOMİ TEKNOLOJİ ANALİZ TEKZİP
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2024 Turktime