Cumhuriyet tarihi boyunca Başbakan Erdoğan kadar tartışmalı, bir o kadar sevilen, aynı oranda kızılan başka bir başbakan olmadı.
Erdoğan’ı diğer Başbakanlardan ayıran temel fark, siyasi gelişmelerde aldığı net tavırlar oldu…
Muhalefet, tavırsızlık nedeniyle haklı olduğu konularda bile haksız duruma düşüp küçülürken, Erdoğan tavırlı ve dik duruşuyla normalde aleyhine yazılacak konularda bile halkın gözünde büyüdü.
Paradoks da tam bu noktada başladı.
Habur olayı gibi tartışmasız yanlışları dahi bir süre sonra Erdoğan’ın hanesine başarı olarak yazıldı. Hatırlayalım; PKK’lıların otobüsün üstünden sözde savaş kıyafetleriyle zafer işareti yaptıkları görüntüler ekranlara yansıdığında, çoğumuz, “Hükümet bitti!” dedik. Aynı Erdoğan PKK’ya karşı özellikle son 2 senedir izlediği tavizsiz politikayla neredeyse Kürtlerle devlet arasındaki tek köprü haline geldi. Şimdi Habur olayını yazdığımda, bırakın travmayı, çoğunuzun o görüntüleri hatırlamadığını düşünüyorum.
Telafisi aklen mümkün görünmeyen Habur olayının travmasını atlatmamızın nedeni, Başbakan Erdoğan’ın milletin şuur altına yerleştirdiği, “Dirayetlidir, net tavır koyar ve halleder.” güveni değil midir?
Bu soruya tamam desek bile, bu cevap başka bir soruyu tetikliyor;
Tamam… Erdoğan zeki ve karizmatik. Siyaseti kerhen değil, zevk alarak yapıyor ama bir siyasi lider sırf bu özellikleri nedeniyle ve onlarca hatasına rağmen bırakın yıpranmayı, her seçimde büyüyerek oyların yarısını alabilir mi?
İşte tam da bu nokta; aklın durduğu, fizik kurallarının yetersiz, sosyolojik, psikolojik tanımlamaların aciz kaldığı bir alan…
İzahtan vareste, müspet bilimin açıklayamadığı, aklı aşan bir olguyu, akla danışarak çözmek bana akıllıca gelmiyor.
Peki, ne?
Muhafazakar ve dürüst bir yakınım bana, “Başbakan Erdoğan’ın başarısı ve sağlığı için 60 kişi aralıksız olarak 24 saat Kur’anı Kerim okuyor. Tesiri yüksek olsun diye bunu Başbakan’dan bile gizli yapıyorlar.” deyince, ruhum, aklıyla bir türlü bulamadığı yanıtı aldı.
Detay sorular sorunca, sustu. İçine kapandı.
Tüm çabama rağmen, “Bu kadar biliyorum.” diyerek beni geçiştirdi.
Aldığım ip uçlarıyla şu bilgilere ulaştım;
Başbakan Erdoğan’a Nakşi İskenderpaşa Dergahı ve Risale-i Nur Talebelerinden oluşan 60 kişilik hafız gurubu nöbetleşerek aralıksız 24 saat Kur’an-ı Kerim okuyor.
Erdoğan için yalnızca Kur’an okunmuyor. Her gün 100 İstiğfar, 100 Salatü Selam’ın ardından Allah’ın Celle Celaluhu, Er Rauf, El Muhyi isimlerinin her biri 489 kez okunuyor. Başbakan için Kur’an ve Esma’ül Hüsna okuyan hafızlar, İstanbul, Ankara, Kırıkkale ve Yozgat’ta yaşıyorlar.
Hayatım boyunca her iki mahallenin baskısına aldırış etmeden yazmaya çalıştım.
Bu yazıma muhtemelen bir mahalleden, “Mistik yazılar bunlar.” eleştirilerini de göze alarak diyorum ki, “Başbakan Erdoğan’ı gıyabında okunan dualar koruyor.”
Nokta.
Boşta gezen atanmışlar!
Ankara’da müşterek kararname ile atanan bazı bürokratların, atandıkları görevlere başlatılmamasını çok ilginç buluyorum doğrusu.
Bürokrasiye yakın çevrelerden edindiğim bilgilere göre, ataması yapılan ancak görevlerine başlatılmayan bürokratlar patlama noktasında. Durum bürokrasinin bir numaralı gündemi. Çünkü, müşterek kararnameyle ataması yapılmış bir bürokratın göreve başlatılmaması Cumhuriyet tarihinde ilk.
20 Aralık 2011 tarihinde bürokrasinin en önemli görevlerinden birisi olan Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdür Yardımcılığına yapılan atama örneğin.
Kararnamesi çıkan bu bürokrat 4 aydır görevine başlatılmayı bekliyor. Yine aynı şekilde, Mart ayında atanan diğer bir Başbakanlık bürokratı da yaklaşık bir aydır görevine başlamayı bekliyor. Normalde müşterek kararnamesi çıkan bürokrat teknik nedenlerle birkaç gün bekler ve koltuğuna otururdu. Kararnameler müşterek olduğu halde bürokratlar aylardır bekliyor, ya müşterek olmasaydı?
Akif Beki geliyor!
Demiören Gurubu, transferi direkten dönen Akif Beki için ısrar ediyor. Olağan üstü bir gelişme olmazsa 2 hafta içinde Akif Beki Milliyet ve Vatan’ın başına geçiyor. Üstelik bu sefer kazan kaldırma olursa, kazanı kaldıranlar ve kazana odun atanların tamamı dışarı atılacak!
Tekin mi?
20 gün önce Gürsel Tekin ziyaretime geldiğinde, CHP’nin kurmaylarından şikayetçi olduğunu açık açık söylüyordu. Tekin’in haklı olduğu unsurlar da var ama istifa sonrasında söylediği, “kendimizle uğraşmaktan muhalefet edemiyoruz.” cümlesinin içinde Gürsel Tekin’in de ders alacağı unsurlar olmalı! Zira CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun şimdiye kadar Gürsel Tekin’i kurda kuşa yem etmediği ortadayken!
*Bu yazı Talat Atilla’nın Güneş Gazetesi’ndeki köşesinden alınmıştır…