PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
YENİ YARGITAY BİNASINDA DUA EDİLDİ, LAİKLİK ELDEN GİTTİ(!!!)
Adnan Küçük
YAZARLAR
10 Eylül 2021 Cuma

YENİ YARGITAY BİNASINDA DUA EDİLDİ, LAİKLİK ELDEN GİTTİ(!!!)

 

 

Her yıl 1 Eylül günü adli yıl açılış töreni yapılır. Törene çoğu kereler, Cumhurbaşkanı da katılır ve kürsüye çıkar konuşma yapar. Adalet Bakanından Yargıtay Birinci Başkanına kadar üst düzey yargı mensubunun kürsüye çıkıp konuşma yapması adettendir.
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, açılış konuşmasında, 
“Devletin dini adalettir, adalet devletin varlığının sebebidir” dedi.
Kürsüye çıkan diğer konuşmacılar da, genellikle hukuka, adalete, yargının bağımsızlık ve tarafsızlığına vurgular yaparlar. Yargıya ilişkin yapılanların yanı sıra, yapılamayanlara ve yapılması gerekenlere de genellikle temas edilir.
Yeni Yargıtay Binası
Bu sene gerçekleştirilen 2021-2022 yılı adli yıl açılış töreni farklı oldu.
191 dönümlük bir alan üzerinde yeni Yargıtay binası yapıldı. Bu modern ve Yargıtay üyeleri ve diğer çalışanları için de oldukça kifayetli olan yeni hizmet binası 422 bin metrekareyi aşkın kapalı alana sahip ve 10 bloktan oluşuyor. 
Kısaca ifade etmek gerekirse, bu bina açılmazdan önce Yargıtay bünyesinde yer alan hizmet binaları Ankara’nın muhtelif yerlerine yayılmış vaziyette idi. Ayrıca bu yapılar, hem mekânsal olarak, hem de fiziki olarak Yargıtay hizmetlerinin görülmesi konusunda oldukça yetersizdi. Üyelerin kaldığı binalar muhtelif yerlerde, Yargıtay Birinci başkanlık binası başka yerde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı çok daha başka yerde idi. Üyelerle tetkik hâkimleri farklı binalarda görev yaptıkları için, her bir müzakere için tetkik hâkimleri binalar arasında gidiş gelişler yapmak zorunda kalıyorlardı. 
Yeni binanın hizmete girmesi ile, daha önce Eskişehir yolu üzerinde kurulan Danıştay hizmet binasının bir benzeri Yargıtay için yapıldı. Artık Yargıtay’ın bütün birimleri derli toplu olarak bir araya toplandı. Kısaca, bu hizmet binası ile birlikte Yargıtay hizmetlerinin verimliliği için lüzumlu bütün fiziki yapısal şartlar sağlanmış oldu.
Yeni Yargıtay Binasının Dualarla Açılışı
Yeni Yargıtay binasının açılışı seremonisi kapsamında konuşmalar bittikten sonra,  Diyanet İşleri Başkanı (DİB), adalete yoğunluklu bir şekilde vurgu yapan bir dua yaptı. Duada, adaletten ayrılmamanın manevi ve vicdani ehemmiyetine vurgular yapıldı.
CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, hem açılış kurdelasını kesen ekibin içinde idi, hem de yapılan duaya âmin diyenler arasında yer aldı. Laikist çevreler tarafından, Sayın Kılıçdaroğlu hakkında, “hem kurdeleyi keserek, hem yargı bağımsızlığının, hem de laikliğin ruhuna okunan dualara ‘âmin’ diyerek, ‘rejim değişikliğinin şahitliğini yapma’ görevini devam ettirmiş oldu” şeklinde eleştiriler yapıldı. 
Kılıçdaroğlu’nun kurdela kesimine ve Erbaş tarafından yapılan Duaya iştirak etmiş olması sebebiyle olacak ki, Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kuşoğlu’nun, DİB Ali Erbaş'ın, Adli Yıl açılışında yaptığı açıklamalarına yönelik, “dinimize hiçbir dönem böyle zarar verilmemiştir. Allahtan korkun” şeklindeki tepkisi haricinde, CHP’den bu açılışa yönelik yoğun ve yaygın tepkiler gelmedi.
Fakat otoriter militan laikist çevreler, bu açılışa üst perdeden tepkiler verdiler.
Tepkilerin bazıları şu şekildedir: 
“Türkiye’ye özgü İslamileşmiş devlet fiili bir durum olarak inşa ediliyor”.
“Laik hukuk devletinde ve bu devlet içindeki yargıda dinin yeri olamaz”.
“DİB’na yaptırılan, Cumhurbaşkanı ve Yargıtay Başkanı’nın da katıldıkları dua ile laik Cumhuriyet’e Fatiha okutulmak istenmiştir”.
“Bu kadar siyasi pozisyon alabilen, DİB ile birlikte duaya katılan bir hukukçunun başkan olduğu Yargıtay, tarafsız ve bağımsız olamaz”.
Bu arada, Halkın Kurtuluş Partisi (HKP), yeni adli yılın ve yeni Yargıtay binasının DİB Ali Erbaş’ın duasıyla açılmasıyla ilgili olarak; Cumhurbaşkanı, Yargıtay Birinci Başkanı ve DİB Erbaş hakkında “Anayasayı İhlal” ve “Görevi Kötüye Kullanma” iddiasıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu.
Hakikaten Laikliğin Ruhuna Fatiha mı Okundu?
Maalesef, Türkiye’de bazı kesimlerin, tek laiklik telakkisinin, kendilerinin doğru bildikleri laiklik olduğu yönünde dogmalaşmış bir saplantıları var. 
Peki, laiklik nedir; laik bir devlette din devlet ilişkileri nasıl olmalıdır; laik devletlerde de dini ritüellerin resmi seremonilerde yeri var mıdır?
Bu soruların cevabı son derece önemlidir.
Demokratik olsun ya da olmasın, teokratik temelli olmayan bütün ülkelerde laiklik uygulamaları mevcuttur. Ama laiklik uygulamaları, rejimden rejime değişkenlik arz eder. 
Birisi dışlayıcı, diğeri pasif laiklik olmak üzere iki tür laiklikten söz edilebilir.
Dışlayıcı, Otoriter/totaliter Militan Laiklik
Laiklik, tek başına mutlak olarak savunulacak bir “değer” değildir. Çünkü otoriter ve totaliter rejimlerde ya da militan demokrasilerde de laiklik söz konusu olabilmektedir. Totaliter ve otoriter rejimlerde laiklik uygulamalarının temel amacı, dine karşı savaştır; dinin, hem devlet katından, hem de birey ve toplumdan kovulması için mücadele etmektir. Bu rejimlerde, totaliter rejim-laiklik bütünleşmesi söz konusudur. Tam bir din karşıtlığı söz konusu olduğu için, bu tür laikliğin uygulandığı ülkelerde, din ve vicdan hürriyetinin alanı, ya çok daraltılır, ya da hiç yoktur.
Totaliter rejimlerden, otoriter ya da militan demokratik cumhuriyet rejimlerine doğru kayıldıkça, dine karşı değişen ölçülerde hoşgörülü politikalara yönelik kısmi uygulamalar söz konusu olabilirse de, yine de dinin vicdanlara ve mabetlere hapsedilmesi çabası öne çıkar. 
Bu tür laiklik telakkisine, “militan” ya da “dışlayıcı” laiklik denir. Bu telakkide, dinin, kamusal alandan kovularak tamamen vicdanlara indirgenmesi amaçlanır. 
Bu telakkiye göre, bireyler, evlerinde ve ibadethanelerde ibadet edebilirler, dua yapabilirler, dini gereklere göre giyinebilirler, ama, kamusal alana çıkıldığında, bireylerin yaşantılarının seküler anlayışla uyumlu olunması zorunlu görülür. Başörtüsü yasağı, bu anlayışın en bilinen tezahür şekillerinden biridir. 
Fransız tipi laiklik telakkisinin en katı hali, değişen tonlarda, bundan 10-15 sene öncesine kadar ülkemizde uygulanmaya çalışıldı. Bu uygulayıcılardan en etkili ve yetkili olanı yargı organları idi. 10-15 sene öncesine kadar, başta AYM, Danıştay ve Yargıtay olmak üzere bütün yargı mercileri, başka türlü laiklik uygulamalarının önünü tamamen kestiler.
Bu telakkide, laiklik bir hayat tarzı olarak tanımlanır. Pozitivist bilim, kamusal, siyasî ve bireysel hayatın tek belirleyicisi kabul edilir. Bu, laiklik telakkisinde, pozitivizm, aydınlanma ve sekülerleşme temelli belli bir hayat tarzı öngörülür; bireylerin ve toplumun, “çağdaşlık” olarak da ifade edilen “model hayat tarzı” ile uyumlu olmaları amaçlanır. 
Bu telakkide, seküler olmak “melek” olmak gibi bir şeydir. Seküler bir hâkimin, peşin olarak mutlak şekilde tarafsız ve âdil olacağı kabul edilir. Yargı mensupları, her türlü seküler düşüncelerini her ortamda herkesle paylaşabilir; siyasî düşüncelerini hayatına, davranışlarına, söylemlerine yansıtabilir; bütün bular, onlar için mutlak sorgulanamaz haktır.
Ama, dindar bir yargı mensubu, dini temayülünü, düşüncesini, davranışını, kıyafetini, ibadetini vb. kamusal alanda paylaştığı anda, bu laiklik taraftarlarına bir şeyler olur; bunlara göre, bu gibi durumlarda, laiklik elden gider, rejim yıkılır, fiili bir İslamî devlet ortaya çıkar. 
Bunlara göre, dindarlığını açık eden bir yargı mensubunun tarafsız ve âdil kararlar verebilme ihtimali yoktur; o, artık yargıdan mutlaka atılması gerekli zararlı bir unsurdur.
Bu laiklik telakkisinin, anayasal demokrasi ile dini ve siyasi çoğulculukla bağdaşırlığı yoktur. Çünkü anayasal demokrasi, din ve vicdan hürriyeti de dâhil olmak üzere bütün hak ve hürriyetlerin anayasal olarak güvencede olduğu demokrasidir. Anayasal demokrasilerde, din ve vicdan hürriyetinin korunması ile düşünce hürriyetinin korunması arasında fark yoktur.
Bu laiklik telakkisinde ise din ve vicdan hürriyeti aşağılanır, dindarlar ötekileştirilir, sekülerizme mutlak üstünlük sağlanır. Bu telakki, sadece, otoriter, totaliter rejimlerle ya da otoriter kimliği değişen ölçülerde baskın olan, çoğulculuğun, dini düşünce ve hayat tarzının dışlandığı ölçüde zayıfladığı militan demokratik cumhuriyetlerle bağdaşır. 
Kısaca belirtmek gerekirse, seküler düşüncelerle resmi din haricinde hiçbir dini ve seküler düşünceye hayat hakkının tanınmadığı otoriter ya da totaliter teokrasinin tam aksi yöndeki versiyonunu totaliter/otiriter militan, dışlayıcı laiklik teşkil eder. Birincisinde, resmi dini inanç harici düşünce, inanç ve hayat tarzları, ikincisinde de, resmi ideolojik bir değere sahip, mutlak koruma altında olan pozitivizm temelli seküler düşünce ve hayat tarzı ile çelişen her türlü dini düşünceler, hayat tarzları, otoriterlik derecesine göre değişen ölçülerde dışlanır. 
Pasif, Çoğulcu Demokratik ya da Liberal Laiklik
Çoğulcu demokratik, liberal, pasif laiklik, “devletin, dinin kamusal görünürlüğüne göz yumarak, müdahalecilikten uzak bir şekilde, daha etkisiz bir pozisyon almasını” ifade eder. 
Bu laiklik telakkisi, devletin, hem din olgusu, hem de seküler temelli siyasî düşünce ve hayat tarzları karşısında tarafsız kalması, değişik inanç ve düşünce grupları karşısında eşit mesafede durması, birine sağladığı imkânları diğerine de sağlaması, birisinden esirgediği imkânları diğerinden de esirgemesi, bunlar arasında ayrımları yapmaması ve kamu düzeninin korunması amacı dışında, dinin kamusal görünürlüğüne müdahale etmemesidir. 
Burada hukukî ve siyasî anlamda laiklik, pasif laiklik kimliğine bürünmüş olmaktadır.
Dışlayıcı laiklik kapsayıcı ve kuşatıcı bir doktrin iken, pasif laiklikte, asıl öncelik, devletin kapsayıcı doktrinler karşısında tarafsız kalmasına verilmiştir. 
Demokratik ilkeler, bir insan hakkı olan din ve vicdan hürriyeti ile bütünlük içinde değerlendirildiğinde, dışlayıcı laiklik, liberal ya da anayasal demokrasi ile bağdaşmaz. 
Anayasal demokrasi ile hukuk devleti, anayasal devlet arasında uyumluluk söz konusudur. Pasif laiklik anlayışı, çoğulcu temelli anayasal demokratik rejimle tam uyumludur.
Pasif laiklikte, liberal anlamda sınırlandırılmış, pasif bir devlet, dayatmacı laiklikte ise kamusal alana, seküler bir yön veren, şekillendiren aktif ve dışlayıcı bir devlet söz konusudur.
Anayasal devlet, anayasal demokrasi ve hukuk devleti ile uyumlu olan pasif laiklik telakkisinde, asıl olan dini kuralların hukuk kuralı haline getirilmemesi, dini yükümlülüklerin hukuki yükümlülük olarak öngörülmemesi, hukukun, akıl ve beşeri pratiklere göre belirlenmesidir. Dini olgular da, sair seküler olgularla birlikte beşeri pratiklere dâhildir.
Bu telakkide, Devlet, sadece dindar kimliğini görünür kılanlara karşı şüphe ile bakıp, seküler kişilerin mutlak âdil, doğru ve haktan sapmaz olacağını kabul etmez. Dindar görünümlü olanlar da (yargı için söylüyorum), seküler görünümlü olanlar da, kararlarında, âdil olabilecekleri gibi, adaletten uzak kararlar da verebilirler. Hiçbir kesim, peşinen mutlak olarak ne taraflıdır, ne de tarafsızdır. Her bir kişi, somut kararları ile değerlendirilmelidir.
28 Şubat sürecinde en laikist, seküler hâkimlerin ne kadar taraflı, ideolojik kararlar verdikleri hafızalarda tazeliğini korumaktadır.
Bu sebepledir ki, anayasal demokrasi ile uyumlu pasif laiklik telakkisinde, yargısal kurumlar da dahil bütün kamusal kurumlarda, seküler görünürlük yanında, dini görünürlük de olağan görülür. Burada önemli olan, her türlü dini, siyasi düşüncenin, kararlara tarafgirlik olarak yansımamasıdır. Bu yansıma, hangi taraftan gelirse gelsin, çirkindir ve merduttur.
Bazı Demokratik, Pasif Laik Ülkelerdeki Dinin Kamusal Görünürlükleri
ABD’de Hıristiyan olan Başkan ve Kongre üyeleri, İncil’e, sair dinlere mensup olanlar da kendi kutsal kitaplarına el basarak yemin ederler.
Yunanistan’da Devlet, Ortodoks Kilisesinin neredeyse tüm giderlerini üstlenmiştir. Cumhurbaşkanı ve Meclis üyeleri (AY. md. 33/2, 59/1), göreve başlarken, Ortodoks Dinini koruyacaklarına dair yemin ederler. Dinî nikâh da sivil nikâh gibi aynı derecede geçerlidir.
İngiltere’de, Kral, dinî bir merasim olan Taç Giyme Töreniyle Tacını Cantorbury Başpiskoposu’nun elinden alır. Anglikan Kilisesinin başı olan Kral veya Kraliçenin Protestan mezhebinden olmaları zorunludur. Parlamenterler görevlerine dua ederek başlarlar. Cantorbury ve York Başpiskoposlarıyla birlikte 24 Anglikan piskoposu Lordlar Kamarası üyesidir. 
Danimarka’da, sadece Evangelik Lüteryen Kilisesi, devlet tarafından desteklenir (AY. md. 4), sadece bu kiliseye üye olan bir kişi Kral olabilir (AY. md. 6). Kral, resmî olarak, Kilisenin yöneticisi durumundadır. Devlet kilise vergisini de toplar.
Bu örnekler daha da çoğaltılabilir.
Bu ülkelerin, dar manada hukukî laiklik çerçevesinde laik olarak değerlendirilirler. Bu telakkiye göre, “hukuki düzenlemelerin yapılmasında ve fiili uygulamalarda dini kurallar yerine aklı ve beşeri pratiklerin esas alındığı” ülkeler, hukuki anlamda laiktirler. Yukarıda sözü edilen anayasal ve kanunî hükümlerle uygulamalar, hukukî anlamda laiklikle çelişkili görülmez. 
Otoriter, Dışlayıcı Militan Laikliğin Ruhuna Fatiha, Hoş Geldin Pasif Laiklik
Dışlayıcı militan laikistlerin söyledikleri çooook doğrudur; laikliğin ruhuna Fatiha okunmaktadır. Ama, Fatiha okunan laiklik, anayasal demokrasi, hukuk devleti ve dinî-siyasî çoğulculukla mutlak olarak çelişen totaliter/otoriter, militan laikliktir. 
Türkiyenin, anayasal çoğulcu demokrasi olabilmesi için, din ve vicdan hürriyetinin, sair hak ve hürriyetler gibi muteber ve korunaklı hale getirildiği pasif laikliğe ihtiyacı vardır.
Bu laiklik telakkisinde, Cumhuriyet, çoğulcu anayasal demokrasi ile uyumlu olan pasif laiklikle taçlanmış olacaktır. Yeni Adli Yıl ve yeni Yargıtay Binasının açılışının dualarla yapılması, pasif laiklikle uyumludur. Ama, totaliter/otoriter, militan dışlayıcı laikistler, kendi laiklik telakkilerini mutlak doğru ve kutsal olarak gördükleri, farklı bir laiklik telakkisini hukuken meşru görmedikleri için, pasif laiklik uygulamalarına tahammül edemiyorlar.
Yeni Yargıtay binasının dualı olarak açılmasına tahammül edemeyenler, iddia ettikleri laiklik telakkisini belki otoriter Cumhuriyetle temellendirebilirler, ama kesinlikle bu fikirleri çağdaş liberal ya da anayasal demokrasi ile uyumlu değildir. Bizler bu mutlak uyumsuzluğu, sesimizin yetiştiği yerlere kadar savunmaya ve duyurmaya devam edeceğiz. 
Kendilerinin doğruluğuna inandıkları otoriter militan laiklik telakkisi haricinde laiklik telakkisinin de, hukukî zeminde meşru, savunulabilir olduğunu kabul ettikleri takdirde, ülkemizde toplumsal ilişkilerde ılımlılık daha da artacaktır.
Türkiye’de, mevcut anayasal düzen içinde, anayasal demokrasi zemininde toplumsal barışın, şiddet olmaksızın bir arada yaşamanın, dini ve siyasi çoğulculuğu temin etmenin yolu, pasif laiklikten geçer. Bu, devlet toplum bütünleşmesini sağlar; çatışmalar yerini uzlaşıya terk eder. Kamusal görünürlük kimsenin tekeline verilemez. Hâkim olmak için seküler olmak ya da görünmek zorunluluk olamaz. Adaletin dağıtılması, sadece sekülerlerin tekeline terk edilemez. Bir hâkim için, seküler görünürlük ne kadar hak ise dindar görünürlük de o kadar haktır. Aksi halde, din ve vicdan hürriyetinin sahiciliğinden ve dini-siyasi çoğulculuğun mevcudiyetinden söz edilemez.
Totaliter/otoriter, militan dışlayıcı laikliğin ruhuna ELFATİHA; 
HOŞ GELDİN, dini ve siyasi çoğulculuğun ve din ve vicdan hürriyetinin tam teminat altında olduğu, demokratik, PASİF LAİKLİK

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Akif
 12 Eylül 2021 Pazar 09:41
Laiklik Atatürk demek cumhuriyet demek hic bir kamu kurumumun dil uzatması zedelenmesi soz konusu olamaz
 Kadir
 11 Eylül 2021 Cumartesi 07:45
Laiklik bu ülkenin temel taşıdır yok etmek ve istemek ülkemizin kurucu değerlerine aykiridir
 Suzan
 11 Eylül 2021 Cumartesi 07:44
Laikliğin ruhuna fatiha okunulmus
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
GÜNCEL SİYASET DÜNYA MEDYA MAGAZİN SPOR YAZARLAR RÖPORTAJLAR PORTRELER ANKARA KULİSİ FOTO GALERİ VİDEO GALERİ KÜLTÜR SAĞLIK EKONOMİ TEKNOLOJİ ANALİZ TEKZİP
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2024 Turktime