PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
İşte 'İmralı Tutanağı'nın perde arkası
Talat Atilla
YAZARLAR
4 Mart 2013 Pazartesi

İşte 'İmralı Tutanağı'nın perde arkası

Abdullah Öcalan’la BDP’li milletvekillerinin yaptığı görüşmenin basına geniş metin olarak sızmasıyla ilgili pek çok isim suçlandı. Suçlamaların odağında da Altan Tan var. Ancak edindiğim kesin bilgiye göre sızdırma bireysel inisiyatifle değil, Parti yönetiminin kararıyla gerçekleşti. İmralı görüşmesinden sonra özellikle hükümete yakın gazetelerde, Abdullah Öcalan’ın tamamen Tayyip Erdoğan’ın güdümüne girdiği şeklinde yayınlar yapılması üzerine BDP karşı hamle hazırladı.

Hükümetin medya operasyonuna karşı operasyonla cevap verme kararı alan BDP yönetimi, görüşme notlarını hazırladıktan sonra hangi gazeteciye verileceği konusunu ele aldı. Namık Durukan ismi üzerinde karar kılınırken, tek şart olarak verilecek metinde kırpma yapılmaması ve aynen yayınlanması şartı getirildi. Durukan, Milliyet Ankara Temsilcisi Fikret Bila’ya, Bila da yayın yönetmeni Derya Sazak’a belgenin yayınlanma şartını iletti. Sazak’ın bu şartı kabul etmesi üzerine de görüşme tutanağı Durukan’a verildi. Milliyet haberi manşetten ve kırpılmadan iki tam sayfa olarak kullandı. BDP bu yöntemle süreçte küçülen rolüne de kendince diplomatik bir yöntemle karşı itiraz da göstermiş oldu.

Özetle, BDP, AK PARTİ’ye karşı Parti yönetiminde şekillenmiş bir operasyon yaptı. Bunun dışındaki değerlendirmeler ya bilgisizlikten, ya da BDP’nin bu operasyonunu örtmek için yapılıyor.

 

 Açıklıyorum; Türkiye’ye büyük tuzak kuruldu!

 

Aldığım bilgilere göre İran ve PKK, Türkiye’ye karşı çok gizli bir planda el sıkıştılar. İran ile PKK arasında geçtiğimiz hafta içinde yapılan anlaşmada İran PKK’ya, Türkiye’deki barış sürecinde silah bırakma durumu olursa suça karışmamış olan kişilerin Türkiye’ye döneceği ve normal hayata başlayacağı bilgisine istinaden bir plan sundu. Plana göre; İran ve PKK, şimdiye kadar çatışmalarda ölüp de Türkiye tarafından öldüğü bilinmeyen PKK MENSUPLARININ yerine İRANLI AJANLARIN konularak Türkiye’ye gönderilmesi üzerinde anlaştı. Bu çerçevede İran’ın şu an 80-90 kişiyi PKK’ya yerleştirmek için çalışmalara başladı.

Durumun ortaya çıkmasını sağlayan gelişme ise, ölen PKK’lıların aileleriyle kurulan temas oldu. İran’dan gelecek kişilerin çocukları olduğunu beyan etmeleri için örgütün Hakkâri ve Van’da bazı ailelere baskı yaptığı belirtiliyor.

 

Başbakanlık koridorlarından Kılıçdaroğlu’na…

Her ne kadar Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi merkezli görünse de, Bakanlığın üst düzey bürokratlarını da kapsayan, Başbakanlık özel kaleminin bizzat ilgilendiği önemli bir dosya elime geçti. Bu ilginç süreç Başbakanlık özel kalem müdür yardımcıları Ragıp Bingöl ve Ahmet Demiralp’in eline usulsüzlük iddiası taşıyan belge ve ses kayıtlarının gelmesiyle başlar. Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi stok kontrol sorumlusu Nursel Dilekçi’nin ihbar mektubunda, hastane yetkilileri, usulsüz alımlar yaptığı, ihalelerin aynı firmalara verildiği, sayımlarda malzeme açığı olduğu, maaş ve bordroların farklı gösterilerek fazla para alındığının altı çiziliyor.

Dilekçi’nin iddiasına göre, bu uygunsuz işler yapılırken bazı hastane yöneticileri Bakanlığın üst düzey bürokratlarından da destek görüyordu. Nursel Dilekçi’nin başta Başbakanlık olmak üzere gönderdiği kurumlara, bu iddialarını yalnız belgelerle değil, birçok ses kaydıyla da delillendirdiğini söylemesi de altı çizilmesi gereken bir başka nokta.

Dilekçi’nin bu iddiaları Ankara kulislerinin sessiz dehlizlerinde o kadar hızlı yol alır ki, sonunda CHP genel merkezinin kapısına kadar dayanır. Nursel Dilekçi, Başbakan Erdoğan’a yazdığı mektubun bir bölümünde şu satırlara yer verir;

“Sayın Başbakanım; bu bilgileri size iletmek istedim. Bu hastanede çalışan birçok kişi muhalefet partileriyle görüşmek istedi. Hastaneden bazı kişiler CHP Lideri KEMAL KILIÇDAROĞLU ile görüştü. Kılıçdaroğlu onlardan belgeleri istedi…”

Peki, sonuç ne oldu?

Erdoğan’ın talimatıyla Başbakanlık Müfettişlerinin Sağlık Bakanlığı’nda teftiş yaptığı söyleniyor.

 

Şık değil!

Zafer Çağlayan’ın dürüst siyasetçi olduğuna inanırım ama bir sözü beni türbülansa soktu. Devlet Bakanı Çağlayan, “Yıllarca Kürt olduğumu söyleyemedim.” diyerek önce kendine, sonra Kürt, Türk, Çerkez ne kadar farklı etnik kökenden gelen varsa hepsine haksızlık etti. Türkler, Kürtlerin hasmı değil ki? Çanakkale şahit, Galiçya şahit. Bir koca tarih şahittir buna. Üç beş kendini bilmez yalnız Kürtlere değil, Türklere de haksızlıklar yapmış olabilir. Bunu genele şamil yapmak bu toprakların kendi kendini imhasıdır. Değerli Çağlayan bu sözlerle en başta kendisine haksızlık etti. Çünkü, Kürt olduğunu söyleyemeyecek kadar cesaretsiz olduğunu itiraf etti. Daha da önemlisi, Kürt olduğunu saklayarak Türkiye Cumhuriyeti Bakanlığı’na gidecek bir süreç işlettiğini de deklare etmiş oldu. Kendi kökünü bu milletten gizlemesine neden olanlar, (Şayet var ise…) suratlarına tükürmek yerine, vuruşmadan çekilmiş. Üstelik ülkücü geçmişi olduğunu kendi beyanlarından öğreniyoruz. Bu sözleri çözüm sürecine katkı olsun diye söylüyor ama tam tersine ayrılıkları derinleştiren bir etki yaptığının muhtemelen farkında bile değil. Bu yaklaşıma kendi adına da, çözüm sürecinin geleceği adına da çok üzüldüm.

 

Şüphem yok!

Geçen hafta yazdığım, “CHP’de yumruklaşma” haberime CHP’den itiraz geldi. Habere muhatap olanlar yerine basın müşavirliğinin açıklama geçmesini de kamuoyunun dikkatine sunarım. Bu haberi gelecek yakın tarihin şahitliğine bırakalım. Kimin doğru söylediği güneş gibi ortaya çıkacaktır. Haberimin doğruluğundan şüphem yok.

Tek tek

Fatih Altaylı ilginç bir gazeteci. Sevmeyeni, seveninden daha çok. Ben sever miyim? Yorum yok… Turktime’da 1 sene başyazarlık yaptı. Kavga da ettik, arkadaşlık da… Ama neredeyse tüm gazetecilerin ittifak ettiği yumuşak bir karnı var; basın dünyasında VEFASIZ olarak bilinir. Altaylı’ya bu yakıştırmayı yapanların elini güçlendiren, Metehan Demir’den Aslı Aydıntaşbaş’a, Özay Şendir’den son olarak Balçiçek Pamir’e uzanan onlarca gazetecinin infazını kendi elleriyle yapması…

3 günlük dünya, tek tek infazlanan onlarca dost. Değmez Altaylı, değmez. Bırak düştüğünde hatırını soracak birkaç dostun kalsın. Yoksa, yalnız öleceksin.

 

* Bu yazı Talat Atilla’nın Güneş Gazetesi’ndeki köşesinden alınmıştır…

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 TOTEM
 11 Mart 2013 Pazartesi 15:06
Atacaksın zira medeni tartışma kültürün de altyapında yok.Ajan diyeceksi,Akp liler şöyle böyle diyeceksin Kimse Akp li olduğunu saklamıyor o sizin uydurmanız Başbakanın miting alanları hınca hınç dolu kimse maske takmıyor.Litaratürünüzde üçbeş kelime var ve hepsi saldırı üzerine yine duramadın ve beni tehlikeli ilan ettin:) Neden senin gibi düşünmüyor ve fikren seni bastırıyorum diye:) Din iman deyin,ümmet deyin içinizdeki kini kusun inanın sizler gibilere sadece acıyorum..
 TOTEM
 11 Mart 2013 Pazartesi 15:02
Dayanamadın değil mi? Dkapkiner!Dayanamadın zira kendi fikrinden başka fikre ve senden olmayana tahammülün yok ve sakince birilerini yaftalamadan,birilerine saldırmadan tartışabilecek ne tahammülün,ne birikimin nede bu yönde bir bir iraden yok değil mi? Zira ortada bir fikriniz yok biliyorsunuz ki haklı değilsiniz? bu yüzden en güzeli yine suçlamak,yaftalamak,saldırmak ve hakaret etmek değil mi? İki gün zor dayanmışım:) Kime ne dedim?Ama yağmur yağıyor desem vay bana ördek dedin diye çığlık-
 Misafir
 11 Mart 2013 Pazartesi 12:26
Din iman Allah bilmezler ama Allah lafını ağızlarından düşürmezler.Allah bu adamları bu m-illetin başına bela göndermiştir.Zebanileri olarak da totemi tayin etmiştir.Uzak durun bu admdan.Bu ve bunun gibi insanlar tehlikelidirler.Totem,totem oluşunun arkasına sığınarak AKP li olduğunu ve oy verdiğini söyledi.Yoksa genelde söylemezler.Bilirler bu partiye oy vermenin ayıplı olduğunu.Bilirler oy vermek için aldıkları avantaların ortaya çıkacağını.Millet olmadan Ümmete dönüşmeyesiniz dikkat ediniz.
 Misafir
 11 Mart 2013 Pazartesi 12:20
Bu adam hep yazıyor diye editör de yayımlıyor.İşte saygısızlık için anlaştık iki gün zor dayandı.Çünkü bunlar Tayyibin klonlanmışı.Her yerde ve ve çok bunlar.Bir bakarsınız ekmek yemeyesiniz diye sofranızda çıkarlar bir bakarsınız çocuk sayınıza müdahale edecek kadar terbiyesiz olurlar.Her gittikleri yerde gazi veyALLAH BİLMEZ AMA ALAKI DİLLERİNDEN DİMAN a aç vatandaş dinlemez tipik 2013 diktatör versiyonu olarak"HADİNİ BİL!"DİYE BAĞIRIRLAR VATANDAŞA,KENDİSİNİ ORAYA ONUN GETİRDİĞİNİ UNUTARAK.
 Misafir
 11 Mart 2013 Pazartesi 12:16
BOŞUNA KONUŞUYORUZ BU İNSANLAR TÜRK ORDUSUNU ORTADAN KALDIRMAYA KARAR VERMİŞLER.BU İŞ İÇİN ESKİ,ORDUDAN ATILMA ASKER DÜŞMANLARINI SEÇMİŞLER.ÜNİFORMASINDAN UTANANLARI SEÇMİŞLER.ABD tarihinin hiç bir döneminde atadıkları insanların demokrat olmasını istememiştir.Diktatör istemiştir,ama kendi atadıkları,kendi isteklerini yapacak diktatör istemişlerdir.İşte arap baharı;hangisine demokrasi geldi.İşte Recep Tayyip bu amaçla getirilmiştir.Sonu çok kötü olacaktır.Bunu hep beraber göreceğiz.
 hulya
 11 Mart 2013 Pazartesi 10:37
Ben ordu'nun yaptıklarınıda bugün yapılanlarıda BEĞENMİYORUM.Sen bugün yapılanları beğeniyorum dediğin sürece daha iyisini alamazsın.Beğeniyorlar ki varım diyorlar çünkü.İkisi de KÖTÜ.İstediğimiz bu değil.Neden sivil ama sorumlu bir hükümet,bağımsız adalet,sınılarımızı koruyan güçlü bir ordu istiyorum diyemiyorsunda iki kötü arasından birini seçmek zorunda bırakıyorsun kendini anlamış değilim.
 TOTEM
 11 Mart 2013 Pazartesi 09:58
İle şimdi sizler hala cunta yapısını savunmaya çalışıyorsunuz Ve Emperyalistler kurguladıklarını dikta ya yada orduya yaptırıyorlar sa bile yine de dikta ile demokrasiyi bir kefeye koyamayız demokrasi bir kültürdür ve yerleşirse devran hep böyle dönmeyecek halk demokrasilerde düşünmeyi ve hakkını aramayı öğrenir cuntalar ve azınlık tahakkümünde ise susmayı ve itaat etmeyi bugün yurt içindeki diktaya hayır diyen halk yarın yurt dışındakine de demeyi başarır.
 hulya
 11 Mart 2013 Pazartesi 09:57
Dkapkiner bey'in Erdoğan hükümeti kötü demesi dışında ne dedide seni bu kadar kızdırdı anlayamıyorum.Anayasa mahkemesinin kapatma davasındaki tutumunu masaya yatırıyorsunda adalet bakanının hükümete bağlı olmasını niye masaya yatırmıyorsun?
 TOTEM
 11 Mart 2013 Pazartesi 09:55
Kendi içinde demokratik olmayan bir ülkenin dışarıda muktedir ve saygın olması düşünülebilir mi? Sıkışınca dış etkenler demeye çok alıştık.Hülya bunu sorgulamak şimdi mi aklına geldi ve bana Türklük falan demeyin zira hala bir İsrailli yedi ceddimize hakaretler ederken ben hakaret görmedim demeniz aklıma geliyor! Daha önce neyi koruyabiliyorduk Hülya Türklüğü mü? ekonomiyi mi? Dünyanın tüm güçlü ve çağdaş ülkeleri demokrasi ile yönetiliyor üçüncü dünya ülkeleri ise ordu yada ordu sonrası cunta-
 hulya
 11 Mart 2013 Pazartesi 09:32
Önümüze iki kötü seçenek koydular.Biri türklüğünüzü ve bütünlüğünüzü korursunuz ama ekonomizi kaybedersiniz diğeri ekonominizi korursunuz ama türklüğünüzü ve bütünlüğünüzü kaybedersiniz.İyi olan seçenek ikisinide korumaktır sen hangi iyiden bahsediyorsun totem?
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
GÜNCEL SİYASET DÜNYA MEDYA MAGAZİN SPOR YAZARLAR RÖPORTAJLAR PORTRELER ANKARA KULİSİ FOTO GALERİ VİDEO GALERİ KÜLTÜR SAĞLIK EKONOMİ TEKNOLOJİ ANALİZ TEKZİP
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2024 Turktime