PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Yalnız adam!
Talat Atilla
YAZARLAR
24 Haziran 2013 Pazartesi

Yalnız adam!

Her şey güzel başlamıştı. Dediğim dedik zihniyete, “Dur bakalım arkadaş!” diyen masum ve kararlı gençlerin demokratik başkaldırısı hepimizi çok heyecanlandırdı. Ama iyimser bakışla söylersek,  amatörlükten dolayı, at izi, it izine karıştı.

Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye hiç bu kadar dış operasyona maruz kalmadı.

Başbakan, Gezi Parkı tsunamisine yurt dışında yakalandı. 11 yıldır Erdoğan’ın sinerjisinden beslenen o dev güç halesi bir anda görülmez oldu.

Tuhaf bir şekilde Başbakan yalnızlaştı. Sokağın bu güçlü meydan okumasının adresinin Erdoğan olduğunu anlayan AKP’lilerden birkaç tanesi dışında (Yalçın Akdoğan, Melih Gökçek vs. ) çoğu sütre gerisine çekilerek oyunun sonunu beklediler.

Taksim Platformu, toplumsal meşruiyetini Başbakan Vekili Bülent Arınç’a verdiği muhtıra ile zayıflattı.

Darbe yapmış bir komutan üslubu ile, Valilerin görevden alınmasından, gözaltına alınan Gezi eylemcilerinin serbest bırakılmasına uzanan 7 şartı Başbakan Vekilinin önüne koydular. Bu talepler o kadar şaşırtıcıydı ki; Kolay rest çeken, çabuk barışan Arınç bile protesto maksadını aşan talepler karşısında hızlı bir siyaset üretemedi.

Olayların en sıcak anında Ankara Kızılay’daydım.

Binlerce kalabalık kitlenin, Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’a burada imasını dahi yazamayacağım sertlikte hep bir ağızdan küfür ettiklerini canlı işittim. İstanbul’da, Erdoğan’ın Başbakanlık ofisini ele geçirmek isteyen  kalabalık, yine Erdoğan’ın annesi Tenzile Erdoğan’a küfür ettiler.

Sosyal medya, dünyada örneği nadir görülen bir sertlikte hedefine Erdoğan’ı oturttu.

Türkmenistan’dan bu olayları anı anına izleyen Erdoğan kritik bir karar verdi.

En zayıf yeri olan sosyal medya kuşatmasını, siyaseten en güçlü olduğu alana çekilerek yarmaya karar verdi; Miting yapmak…

Bu kararı kendisi ve partisi açısından doğru, Türkiye açısından riskliydi.

Kutuplaşma artabilir, sıcak çatışmalar önlenemez bir hal alabilirdi.

Erdoğan’ı İstanbul’da diri ama protestoculara göre mütevazi bir kalabalık karşıladı.

Erdoğan’ın burada çektiği rest AKP tabanını silkeledi.

Taksim’in flamalardan boşaltılması ve üst üste yapılan kalabalık mitingler, elden gitmek üzere olan psikolojik üstünlüğü yeniden Başbakan’ın lehine çevirdi.

Kendi sinerjisi üzerine kurulan partisini, yine kendi sinerjisiyle uçurumun eşiğinden döndüren Erdoğan’ın yalnızlığı beni şaşırttı.

Bu yalnızlık Erdoğan’ı şaşırtmamış olacak ki, süreci, neredeyse herkesi by pass ederek götürdü.

Gezi Parkı protestolarını ilk günlerde olumlu buldum. Çünkü, iktidarların bir ayağının ateşte kalmasının, demokratik sınırlarını bilmesi açından faydalı olacağını düşündüm.

Yine aynı düşünüyorum ancak; Türkiye toprakları üzerindeki protestolara başta İngiltere, ABD ve Almanya olmak üzere bir çok ülkenin açık müdahil olması, CNN’in Taksim’den, Tahrir meydanındaki kanlı olayların iki katı canlı yayın yapması, Türk Başbakanı’na, “Beton kafa” diyecek kadar kendinden geçen bu dış medyanın operasyonları sürdüğü sürece Başbakan Erdoğan’ın gücü devam edecektir.

Cumhuriyeti kuran CHP’nin ve ulusal hukuku temsil eden Barolar Birliği’nin Türkiye’yi Avrupa’ya şikayet etmesini yanlış buluyorum.

Toma’nın önüne geçen bayan Amerikalı, bikiniyle dans eden kadın Alman, sosyal medyadaki animasyonlar Tayvan’a aitse, bu benim açımdan kabul edilemez.

Deniz Gezmiş de bizim, Erdoğan da bizim. Yıkacaksak, biz yıkarız.

Gazetecilik yaşamımın önemli bölümü iktidarların hışmına uğramakla geçti.

DGM’ler de hapis cezaları aldım. Kazancımı tazminatlara yatırdım.

AKP’nin bana açtığı davaların sayısını bile hatırlamıyorum.

Dün, mahalle baskına karşı durmaya çalıştım, bugün yine aynı mahalle baskını reddediyorum. Tanımayanlar Google girerse, AKP’ye karşı duruşumu görür ama, “ bu iktidarı biz deviremiyoruz, Avrupa devirsin.” yaklaşımını kesinlikle reddediyor, gayri milli buluyorum. Yayın ilkelerinin üçüncü maddesinde, "İsrail'in çıkarlarını Dünya üzerinde korumak" olarak yazan Bild’in hiç oy vermesem bile Türkiye Başbakanı’na hakaret etmesi kanıma dokunuyor.

 

Feyzioğlu!

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu sanılanın aksine CHP’li kongre delegeleri  yönünden oldukça güçlü. Hatta, teşkilatlarla olan bağından bile daha sağlam bir zemini var. Bu yüzden, CHP liderliği için adı geçen birçok ismin Kılıçdaroğlu karşısında şansı yok. 

Bir kişi hariç!

Metin Feyzioğlu...

CHP PM üyeliğinden Barolar Başkanı seçildiği için istifa eden Metin Feyzioğlu uzun süredir CHP Liderliği için inanılmaz bir gayretle çalışıyor. Aylar önceydi... İstanbul’dan tanıdığım bir kişi beni arayarak, “Feyzioğlu’nun bir akrabasının, CHP liderliği için Metin Feyzioğlu’nu desteklemek için benden büro kurmamı istedi” dediğini aktardı.

“Nasıl yani?” dedim.

“Kamuoyu meydana getirmek için” yanıtını verdi.

Çok erken bir kalkış olsa da, başka detaylarla da, Feyzioğlu’nun CHP Liderliğini istediğini kesin olarak biliyorum.

Şansı var mı?

Hak edip etmediği tartışmalı da olsa, Kılıçdaroğlu karşısında tek şansı olan isim Metin Feyzioğlu’dur.

Bu yazıyı tarihe not düşmek için yazıyorum.

 

Şener muamması!

 

Bir süredir Abdüllatif Şener’e yakın kişilerden, “Şener Başbakan olacak!” sözlerini işitiyordum. Ciddiye alınacak sözler değildi elbette.  Çünkü,  seçimlerde sıfır çeken, partisini yaşatamayan bir lider için geçmişte de söylenmiş, gerçek üstü hayaller bunlar. Gezi Parkı eylemlerine telefon diplomasisi ile destek veren Abdüllatif Şener, olayların patladığı günlerde Londra’daydı.  Aldığım bilgiler göre Londra’da eski AKP’li vekil Turan Çömez dahil İngiliz yetkililerle kritik görüşmeler yaptı. Doğrusu,  istediği görüşmeleri yapması Şener’in hakkı. Çömez eski arkadaşı ve zor günler geçirdiğini düşündüğü için yanında olması anlaşılır bir durum.  Ancak, gezi olaylarında önce duyduğum, “Başbakan olacak!” sözlerinden sonra,  bu sürecin kızgın günlerinde Londra’da olması ilginç bir tesadüftü.  Çünkü, iktidar çevrelerinin tezlerine göre Gezi olaylarının arkasında İngiltere ve Almanya var. Şener hükümetten istifa ettiği zaman da, “Darbe olacak , Şener Başbakan olacağına ikna edildiği için istifa etti” söylentileri çıkmıştı.  Acaba Şener yine gaza geliyor olabilir mi? Seçimlerin Türkiye’de yapıldığını birisi Şener’e anlatmalı!

 

*Bu yazı Talat Atilla’nın Güneş Gazetesi’ndeki köşesinden alınmıştır…

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Misafir
 24 Eylül 2013 Salı 18:46
Canım benim kanına mı dokanıyor? İyi. biraz da Türkiye cumhuriyeti hükümetinin kurulduğu günden beri yabancı operasyonların maşası kanına dokunsun. Harbicilik görünümü altında yalakalık yapmışsın, okuyan anlamaz sanıyorsun
 Misafir
 30 Haziran 2013 Pazar 23:45
Emri maruf nehyi anil münker diyorum sekiz tane kötü demiş sonrada Türkiyede en önemli iş din eğitimidir diyenlere kız...Bu yoruma kötü diyenler Marakan,Hindistanda ve Avrupada yaşamıyorlar Türkiyede yaşıyorlar.Eğitim ŞART
 Misafir
 30 Haziran 2013 Pazar 13:29
Erdoğan sizin olur mu tabi ki BİZİM!...
 Misafir
 30 Haziran 2013 Pazar 11:13
kim demiş "Erdoğan da bizim" diye? Kimlerin olduğu , aldığı "misyon"u yerine getirirken BİZlere hiçbir şey sormamasından da belli değil mi? "Erdoğan bizim değil" NOKTA.
 TOTEM
 29 Haziran 2013 Cumartesi 16:59
Bunu kendine itiraf edemeyip aptalca varsayımlara sığınması gibi sizce bu adam aptal mı;? sizin benim gördüğüm gerçeği göremiyor mu? Elbetteki aptal değil ancak o buna inanmak istiyor ve bu yüzden tüm gerçekleri görmemek için kendini koşullandırıyor. Bu misal aslında herkes bazı gerçekleri biliyor en azından takiye yapan koca koca yazarlar ve akademisyenler ama onlarda 60 lık koca gibiler işlerine gelene inanmaya kendilerini koşullandırmışlar ve takiye yaparak bizleride inandırmaya çalışıyorlar.
 TOTEM
 29 Haziran 2013 Cumartesi 16:56
Biryanım çok şey yazmak istiyori,biryanım ise boşver kendini boşa yorma diyor! Yine Mevlana geldi aklıma,SEN NE KADAR ÇOK ŞEY BİLİRSEN BİL,BİLDİKLERİN KARŞINDAKİNİN ANLAYABİLDİĞİ KADARDIR demiş bu sözün karşısında sadece saygı ile eğiliyorum. İnsanlar sadece inanmak istedikleri şeylere inanıyorlar işin aslını bilselerde gerçek işlerine gelmediği için görmezden gelmeyi tercih ediyorlar!tıpkı 60 yaşında adamın evlendiği 20 yaşında ki kızın kendisi ile parası için evlendiğini bildiği halde-
 Misafir
 29 Haziran 2013 Cumartesi 13:35
Müslaman emri maruf nehyi münker üzere hayatına şekil verir.Müslüman olupta müslamana beceremez demek nasıl bir duygudur.Tebliğ yaşayarak islamı anlatmaktır aslolan yaşamaktır.Kal diliyle değil hal diliyle anlatmaktır.Öğren sonra konuş!..
 Misafir
 27 Haziran 2013 Perşembe 12:21
İslamda misyonerlik olmaz da ne demek?Müslüman misyonerliği beceremez deseniz daha doğru olur.Tabi "Misyonerlik"kavramından ne anladığınıza bağlı.Bu islamdaki "Tebliğ"den farklı bir şey değil.Adı misyoner olur başka bir şey olur önemli olan amaçtır.
 hulya
 27 Haziran 2013 Perşembe 12:09
İslamda misyonerlik olmaz.İslam adına misyoner gibi çalışanları bu çalışmalar karşılığında ödüllendirilenleri hangi sınıfa koyacaksınız?...Bizim dinimizin kimsenin lutfuna ihtiyacı olmaz...İhtiyacı varmış gibi kulun kula ettiği eziyetleri ve hor görenleri hangi sınıfa koyacaksınız? Bu din hakkı batılı ayıran bir dindir...Hurafeleri üst,bilimi alt edenleri nereye koyacaksınız? Bizim dinimizi kullandıklarını sanmıyorum; Kullandıklarını GÖRÜYORUM.
 Misafir
 26 Haziran 2013 Çarşamba 13:49
İslamda misyonerlik olmaz.Bizim dinimizin kimsenin lutfuna ihtiyacı olmaz.Bu din hakkı batılı ayıran bir dindir.Sen bizim dini kullanılır bir şey mi zannediyorsun?Yanlışta ısrar etmek yerine argüanları değiştirip ezberini boz kendin rahatlarsın niçin kendini bir cendereye sokuyorsun sana ve bize YALAN SÖYLEDİLER.BU YALANLARA KİMSE İNANMAK ZORUNDA DEĞİL!..
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
GÜNCEL SİYASET DÜNYA MEDYA MAGAZİN SPOR YAZARLAR RÖPORTAJLAR PORTRELER ANKARA KULİSİ FOTO GALERİ VİDEO GALERİ KÜLTÜR SAĞLIK EKONOMİ TEKNOLOJİ ANALİZ TEKZİP
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2024 Turktime