PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Derin Mevzu!
Talat Atilla
YAZARLAR
17 Aralık 2012 Pazartesi

Derin Mevzu!

 

Gerekliliği tartışmaya layık ama insanlık tarihi boyunca tüm devletlerin içinde başka bir devlet daha oldu.

Bunun adı da ‘derin devlet” olarak tanımlandı.

Devletin iç/dış reflekslerinde hayati bir zayıflama/kırılma olduğunda devreye girme amacı taşıyan ‘derin devlet’ oluşumları, derinlikleri nedeniyle toplumsal radardan uzak oldukları için her hareketleri tanımlanamadı/gözlemlenemedi.

Demirel’in diplomatik deyimi ile, ‘rutin dışı’ eylemleri de oldu.

Tam da bu yüzden bazen hükümetlerin iç reflekslerini de kontrol altında tutmaya çalıştılar. Osmanlı ve Cumhuriyet tarihi de bu “derin devlet” olgusuna yabancı değildir.

Yorumsuz tarih bu realiteyi doğrular. Bu perspektiften baktığımızda uzun süredir devam eden Ergenekon ve Balyoz gibi davalar, devlet içinde devlet olduğu iddiasıdır.

Kendisini demokrat olarak tanımlayanların Amentüsü bellidir.

Darbe ya da seçilmiş bir hükümeti düşürme teşebbüsü, hangi gerekçelerle yapılırsa yapılsın, vatana olduğu kadar, vatandaşın seçme iradesini bloke etmeye yönelik işlevinden dolayı, millete de ihanettir.

İşte bu noktada, ihanetin olup-olmadığını araştıran devlet/hükümet organlarının soğukkanlı ve tarafsızlığını muhafaza etmesi şarttır.

Devlet, her türlü siyasi argümandan arınmış bir üst şemsiyedir. Zanlıya, hükümlü muamelesi yapma lüksü olmadığı gibi, hüküm giymeye layık olanı da koruyup gözetemez.

Yargının nihai kararı vereceği güne kadar suçlu/suçsuz tanımlaması yapmanın bir anlamı yok ama bu beklemenin sancılı geçtiği, bu sancının da toplumsal fayları çatlattığı eleştirilerini görmezden gelemeyiz.

Uzun tutukluluk dönemleri ve suçu yargılama döneminde ortaya çıkarma kuşkularının derinleşmesi, şayet bu yargılamalarda suçlu varsa, onların da gözden kaybolmasına zemin hazırlayacak bir ortamı besleyebileceği unutulmamalı.

Yargıyı, siyasetin yeni trendi olan savcı-avukat denkleminden kurtaracak olan yine yargının kendisidir.

Bu yazıyı yazarken bile iç sesim, “Başına bela almadan yazını bitir.” diyorsa, iç sesimin akordunu bozan birileri olmalı!

 

Ah, bu istismar!

 

İstismar, “Ürün vereni sömürmek.” demektir.

Yalan söyleyenlere bile o kadar kızmıyorum ama istismar beni deli ediyor.

Kaçak yaptığı inşaata ilk iş olarak Atatürk’ün fotoğrafını asanla, dindar gözükerek milletin malını talan eden anlayışları istismara en yalın örnekler olarak gösterebilirim.

Yalan söylemenin bile kendi içinde bir masumiyeti olabilir ama istismarın izahı yok. Yalan söyleyen insanlardan daha fazla, insanları yalan söylemeye zorlayan baskılara kızarım ama istismar dayanılacak gibi değil.

Manken Yaşar Alptekin yıllardır, “İçkiyi bıraktım, namaza başladım” diyerek ekranlarda kendine yer buluyor. Sayın Alptekin’e, “Güzel etmişsin sevgili kardeşim ama bu yaptıklarını Allah için mi, kul için mi yapıyorsun? Şayet Allah içinse, bu tezahürat niye? Yok, kul içinse, Allah’ı niye karıştırıyorsun?” desem, yanıt veremez.

Bugünlerde de, magazin figürü Sevda Demirel, “Zina yaptım, pişmanım. Şimdi Allah yolundayım.” diyerek kendisine bir alan açmaya çalışıyor.

Kutsalları magazine meze yapmak ayıp ve günah olduğu gibi aynı zamanda sosyolojik bir çürümedir. 

 

Belki de Özal ölmedi!

 

Adli Tıp’ın Özal kararı, fıkradaki anlatımla bir babanın, “İki oğlumdan birisi kesin evliya.

Birisi yağmur yağacak, diğeri yağmayacak diyor. Birisinin dediği mutlaka çıkıyor.” sözlerine benziyor. Tribündeki tezahüratlara göre şekil alan adalet anlayışı saygıyı hak etmez.

Dünya’nın hiçbir ülkesinde iki ihtimalli bir adli tıp kararı olmaz.

Özal, kabrinden çıkarılmadan önce de zaten iki ihtimal vardı.

Değişen ne?

Ben yine de Adli Tıp yetkililerinin, “Özal şu anda yaşıyor.” demediğine şükrediyorum!

 

Özkök’ün hesabı!

 

 

Bazen nehir kenarı, bazen de Hürriyet barında, Enis Berberoğlu’nun cesedini beklemekten yorulmayan Ertuğrul Özkök’ün Pazar yazısı yine çocukça bir cinlik taşıyordu.

Sözde kıskanılan yazarlar listesi yapmış.

Aklınca, ismini andığı yazarların ağzına bir parmak bal verip, kovanla geri dönmek istiyor.

İşi o kadar abartmış ki, 1 yıldır köşesi olmayan Oray Eğin’i bile kıskanılan yazarlar listesine koymuş.Yaşlanmış, eskiden bu kadar açık vermezdi. 

İsmini andığı yazarların kendisinden bahsetmesini sağlamaya çalışırken, diğer yandan Hürriyet’te oluşturduğu legal çeteyi de genişletmeyi amaçlıyor.

Bu, yeniden dönüş için yapılan yığınaktır.

 

Erkan Tan’a suikast!

 

Canlı yayın yaptığı Sultanahmet’te, zabıtalara, “Sizin için rüşvet alıyor diyorlar, siz, şöyle böyle misiniz?” diyecek kadar yürekli, bir o kadar da patavatsız bir gazeteciydi.

14 sene aralıksız canlı yayın yapan reyting rekortmeni tek programcıydı.

Türk televizyonlarının en tanınmış isimlerinden Erkan Tan’ın programına Prime time yayına geçileceği gerekçesiyle son verildi.

Oysa Tan,  Prime time için en uygun isimdi.

Kanalın ekran yüzü, TV8’in, hatta kendi kuşağında, ekranların en şöhretli simalarından birisiydi.

Yani bu gerekçeye göre bırakın programının kaldırılmasını, taltif edilmesi gerekiyordu.

TV8, Mehmet Ali Erbil ve Seda Sayanı transfer etti. Doğrusu iyi transferler ama her iki sanatçı ile özdeş bir TV kanalı var mı?

Yok…

Erbil ve Sayan parayı hangi kanal verirse oradalar ama kanalın kurulduğu günden bu yana ekran yüzü olan Tan’ın ismi TV8 ile özdeşti.

Kanalın marka değerine güç veren bir ismi öteleyerek, gelir geçer isimlerle çıkış aramanın neleri götüreceğini beraber göreceğiz.

Kanalın patronu Mehmet Nazif Günal ve yöneticisi Abiş Hopikoğlu ile samimiyetim yok ama kendileriyle tanışırım.

Akla ziyan bu kararı onların verme ihtimali zekâlarıyla örtüşmüyor.

Peki, Tan ve TV8’e bu suikasti kim yaptı? Üç ihtimal var;

Ya Tan’a  6 ay önce Kanaltürk’ten yapılan teklifin intikamı zamana yayılarak alındı.

Ya, TV8’de Tan isminin altında ezilen problemli bir ego var!

Ya da birileri, “Hükümet, Erkan Tan’ı istemiyor.” propagandasıyla, TV8 ters köşeye yatırıldı.

Çünkü Tan, muhalefete olduğu kadar iktidara da uzak değildi!

 

* Bu yazı Talat Atilla'nın Güneş Gazetesi'ndeki köşesinden alınmıştır.

 

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 hulya
 20 Aralık 2012 Perşembe 16:42
Senin aşağıda yazdığın hiç birşeyi SAVUNMUYORUM.Bende sana bunu anlatamıyorum.Ben Atatürk İlkelerini savunuyorum.Atatürk ilkelerini şüpheli şekilde yapan sıfatı ne olursa olsun kimseyi SAVUNMUYORUM.Silahla,siyasetle yada evde korkutarak baskı alınan kafalarla sağlıklı bir DEMOKRASİ yürüyemez.Ben üçünede hayır diyorum.Sen birene hayır, kılıfına uydurulduğu için ikisine evet diyorsun.
 TOTEM
 20 Aralık 2012 Perşembe 14:57
Ne hakareti Hülya sadece düşündüklerimi yazdım sana birşey anlatamıyorum ve yazdıklarından birşey anlamıyorum.askeri vesayeti savunup halkın seçimlerini hiçe sayıp sonrada kanatlardan bahsetmen ilginç.bu ülkede Demokrasi onyıllarca kanadı olan ama uçamayan Hindi gibiydi sen şimdi darbe vve cuntaların yada askeri vesayete dayalı yönetimlerin daha iyi uçtuğunu ve demokrat olduğunu mu söylüyorsun.Ben sana laf anlatamıyorum diye çıldırıyorum adeta.İnsan nasıl bu derece zırh gibi bir algıya sahip olu
 hulya
 20 Aralık 2012 Perşembe 09:09
Aman ALLAHIM! Ne hakaretler ne hakaretler.Bunları hak edecek ne yazdım ben diye önceki yazdılarıma bir göz gezdirdim.Ne demişim ben:Siyasetle aklı baskı altına alınan büyükler,kanadı kırılmış küçüklerle demokrasi yürümez demek istemişim. Yürürmü totem? Yürür diyorsan bu moralinden ötürü sana hakaret etmem "helal olsun,sakın ümidini yitirme" derim:))
 TOTEM
 19 Aralık 2012 Çarşamba 20:22
Ben cennet yada cehennemden bahsettim mi?Senin yardıma ve ıslaha ihtiyacı olan biri olduğunu söyledim sadece ve Allahın sopası yok diyorsun ama senin kafana ne indi de söylenen en basit şeyleri bile anlamıyorsun?Bir şeyler yazıyorsun ama gerçekten ben senin yazdığın çoğu yorumdan hiçbir şey anlamıyorum hele o benzetmelerin ve mecaz çabaların yok mu?Yani mecaz müessesi ancak bu derece katle uğrar demeden edemiyorum:)Tutarsızsın,söyleneni anlama sorunun var ve söylediğinden hiçbirşey anlaşılmıyor.
 hulya
 19 Aralık 2012 Çarşamba 18:49
Her şeyi,herşeyi biliyor bunlar ya.Allah kimi defolu listesine almış,kim cennete gidecek, kim cehenneme gidecek.Maşallah görünen görünmeyen her şeyi biliyorlar.Sende böyle devam et.ALLAHIN sopası yok biliyorsun.
 TOTEM
 19 Aralık 2012 Çarşamba 18:31
Allah yardımına ihtiyacı olan kullarını ıslah eder Hülya:)Ama seni defolu listesine yazmış sanırım o bile uğraşmazken ben neden uğraşayım seninle:)Demokrasi kandırmacadır deyip seni uyutmuşlar Anadolu deyince bidon kafa deyip seni uyutmuşlar rakı içirip uyutmuşlar bebek deyince boğazdaki semti,Emek deyince bu vatana ihanet edenlere hizmeti anlıyorsan ben sana daha ne diyeyim baş harflerini birleştirince de senin savunup tapındığın yapı oluşuyor:)Sen böyle devam et taki toslayana kadar...
 hulya
 19 Aralık 2012 Çarşamba 18:12
Demokrasi-Anadolu-Rakı-Bebek-Emek...Baş harflerine baktığımızda ben bunların hepsini gerçektende savunuyorum:)) Ayrıcada ALLAH seni ıslah etsin totem.
 TOTEM
 19 Aralık 2012 Çarşamba 16:00
Off Hülya off sana laf anlatmak deveyi hendek atlatmaktan zor.Demokrasi sistem olarak kusursuz gibi ama işliyor mu?Tüm dünyada işliyormu?İşliyorsa insanlar kapitalizmden ve emperyalizmden neden bahsediyorlar?Tek kanatlı çift kanatlı ayağı ile sen bile demokrasiye karşısın?Siz gibi darbeleri ve darbecileri savunanların demokrasiden dem vurmaları ciddi anlamda derin bir çelişki içermiyormu? Sana yazıyorum ama ha sana yazıyorum ha denize atıyorum bir fark yok biliyorum.Allah ıslah etsin seni.
 hulya
 19 Aralık 2012 Çarşamba 09:47
Sen "madem demokrasi var isteyen istediğini yapsın,şartlar koyarak demokrasi olurmu? Tek kanatlı olanda UÇSUN,çift kanatlı olanda uçsun sanane demokrasi varsa karışmayacaksın" diyorsun.Bende aklın ve zihnin oto kontrolünün çalışmasının en az iki kanatla olabileceğini aksi taktirde tek kanatla uçan sayısının mucizeler kadar az olabileceğini söylüyorum ve idda ediyorum aynı zamanda.
 hulya
 19 Aralık 2012 Çarşamba 09:37
Aklın ve Zihnin oto kontrol sahibi olmasını İSTEMEYENLER, demokrasiyi kötülemek için ülkemizde izledikleri yolun başında Demokratik bir Devlet olmak isteyen Türkiye Cumhuriyetini çaresiz bırakmak için tek kanadı kırık savunmasız çocuklar projesi geliştirdiler.İstediğin yere salsada tek kanatla uçamayacağını bildiği için.İşte burada sen totem olarak bende hulya olarak tartışmaya başladık.
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
GÜNCEL SİYASET DÜNYA MEDYA MAGAZİN SPOR YAZARLAR RÖPORTAJLAR PORTRELER ANKARA KULİSİ FOTO GALERİ VİDEO GALERİ KÜLTÜR SAĞLIK EKONOMİ TEKNOLOJİ ANALİZ TEKZİP
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2024 Turktime